Tuesday, August 31, 2010

“Recalculate!”

When you rent a car with a GPS, but don’t follow its directions, the woman who is usually quite gentle with her direction-telling pauses and declares with a hint of annoyance: “Recalculate!” So that the device comes up with a new route, given the road you are now on, that will take you to your destination. My brain feels like the GPS-woman nowadays, recalculating the route to something more.

Monday, August 30, 2010

Günlük yaşamak

Bazı insanlara bakmak içimi bir anlamsızlık hissiyle dolduruyor. Mesela beyaz yakalı profesyoneller. Ya da Sibel Arna tipi "lifestyle" gazeteciler, bloggerlar. Süs bebeği kadınlar ve bu kadınlarla olmaktan gurur duyan erkekler. Miting meydanlarında hayır demeleri gereken soruya da evet dedikleri için sayın başbakanlarını mahçup eden kitleler, o başbakanın arkasından yıllar boyu esip savurduktan sonra karşısına geçince el pençe divan duruveren, iftar yemeklerine koşuveren gazeteciler. Referandumda hayır çıkmasının yabancı yatırımcıları endişelendireceğini söyleyen analistler ve maliye bakanı. Anayasa değişikliği paketinin her maddesi demokratik standartlarımızı yükselttiği için hep birlikte halkoyuna sunulmasında sakınca olmadığını iddia eden akademisyenler. Her gün bıkmadan usanmadan (ve kendisi gibi on binlercesinin varlığına aldırmadan) dolar ne olmuş, Fed ne demiş, altın güvenli bir limanmış anlatıp duran gazeteciler, analistler. Her gün bir şeyler anlatanlar, aynı şeyleri anlatanlar, o anlattığının anlamlı bir şey olduğuna kendisini de inandırmak zorunda olanlar. Bir işe yarama ihtimaline sonuna kadar direnen memurlar ve onların bütün gün bilgisayar oyunu oynayan sekreterleri. Geçen sene geçemediği sınavdan bu sene tam puan alan memur adayları. "Performans"larını baktıkları hasta sayısına göre ölçen devlete, o performans çizelgelerini şişirerek karşılık veren doktorlar. Kendileri yiyecekleri sebzeyi meyvayı, AB'ye satılacakları ve iç pazara verilecekleri tarlalarının farklı köşelerinde yetiştiren çiftçiler. Zamanlarını birbirlerine, kendilerine tehdit gördüklerine komplolar kurmakla, tuzaklar hazırlamakla geçiren polisler, hakimler, savcılar.

İçine girdikleri çemberden, yüzdükleri sudan bir an kafalarını çıkarmadan, ben kimim, ne yapıyorum, bu yaptıklarım neye hizmet ediyor, dünyada neler olup bitiyor diye bir kere sormadan hayatlarını devam ettirme gücünü kendilerinde bulabilenler. Nedir onlara bu gücü veren? Çıkacakları televizyon programı mı, bir sonraki akşam yemeği mi, bir sonraki tatil mi? Kendilerinden güçsüz, onlara muhtaç olanların dalkavukluğu mu, sabırlı sessizliği mi, göstermelik saygısı mı? Kendisine hiç muamelesi yapılmasının ne demek olduğunu bilmek mi? İnsanların en ufak tereddüde, zayıflığa karşı gösterdikleri acımasızlığa karşı, yerinde sımsıkı durma zorunluluğu mu?

Artık insanlara da, kendime de bahaneler aramıyorum. İnanmıyorum şartlar öyle gerektirmiştir, cahildir, ayakta kalmak için öyle davranmak zorunda kalmıştır. Kimbilir kendisi ne haksızlıklara uğramıştır, ezilmemek için ezmiştir, keyfine bakmıştır. Herkesin seçme şansı vardır, herkesin.

Friday, August 20, 2010

Emerging adulthood

I think this article captures what we are going through quite well (and their ramifications on others). Our brains are still developing, apparently. Maybe this blog is the journal that keeps track of my brain development!

Thursday, August 19, 2010

Emotional traps

About a month or so ago I made a decision. Long term considerations drove that decision, and although it appeared sudden and emotional to people whom I haven't shared my thoughts with, it had been on my mind for a long time. Since then, I often fell back on a state of mental weakness and strong emotions. I had to calmly and consciously remind myself all the reasons that led to my decision to pull myself out of a well of fear and loss. It was like hiking down the hill in the Lake District -- pangs of fear ran through me, but turning back was not an option.

I am realizing every day with increasing urgency that NOT THINKING is our default state of being, and it takes a lot of energy and strength to rise above emotional traps. (And meanwhile, reading the Black Swan by Nassim Nicholas Taleb is helping me to conceptualize my experience.) It is because of our mental weakness that the value we give to rejection and confirmation is independent of the properties of the person, group or entity that rejects or confirms us. That is why we can't foresake the small rewards that go with confirmation of the mediocre today in order to seek bigger and better things for tomorrow.

And those bigger and better things may never come. They usually do not come. We envy those writers and artists that make it big, but we don't see the misery of those who have never made it. If we throughly thought about the odds of becoming successful in a creative or intellectual field, we would probably have never attempted them. But the paradox is that the only way to become successful is to hang on to an irrational hope that we may some day become successful. So the strength that allows us to run away from the emotional traps that push us into mediocrity flows from yet another emotional trap -- hope and over-optimism. Being possessed by a (usually baseless) idea that something out of the ordinary may just be possible.

I have yet to decide which one is better.