Tuesday, July 01, 2014

Ses sese karşı

"Bir aydın kişi, uzun süre ve hiç yılmadan yolunda giderse, varacağı yer bellidir. Aydın olmayanlar ise, bu yerden hiç kıpırdamamışlardır... Birçok aydın, yollarında gereğince ilerlemedikleri için, bu belirli noktaya varamıyorlar. Usçuluğa, kafaya bağlı değerlerin salt egemenliğine, yüzde yüz bilinçli bir iradeye yürekler acısı bir inançla takılıp kalıyorlar.
...
Rampion'un yanında olmak oldukça eziyor beni; çünkü Rampion, besbelli olan bir şeyi bilmekle, bunu gerçekten yaşamak arasındaki uçurumun ne denli büyük olduğunu gösteriyor bana. Bu uçurumu aşmak da öyle güç ki! Artık anladım, aydın yaşantısının (yani derinliğine bilgi edinmeye, bilimsel araştırmalara, felsefeye, estetiğe, eleştiriye adanan bir yaşantının) çekiciliğinin gerçek nedeni kolay oluşudur. Çapraşık gerçeklerin yerine, kafada tasarlanan basit planlar vardır böyle bir yaşantıda. Yaşarken insanı şaşırtan tüm o canlı devinimler yerine de, cansız ve töresel bir ölüm vardır. Sanat tarihi konusunda birçok şey bilmek ya da metafizik ve sosyoloji üstüne derin düşünceleri olmak; çevremizdekileri kişisel açıdan ve sezgilerimizle iyice tanımaktan; arkadaşlarımızla, sevgililerimizle, karımızla, çocuklarımızla güzel ilişkiler kurabilmekten çok daha kolaydır. Sanskrit dilinden de, kimyadan da, iktisat biliminden de çok daha güç bir iştir yaşamak. Aydın kişinin yaşaması, bir çocuğun oynaması gibi bir şeydir. 
...
Yüksek eğitimin bu kadar rağbet görmesinin nedenlerinden biri de budur. Kitaplara ve üniversitelere akın, meyhaneye akın gibi bir şeydir. İnsanlar bu acayip ve gülünç çağdaş dünyada doğru dürüst yaşamanın güçlüklerini anladıkları için, işi bir çeşit ayyaşlığa vuruyorlar; yaşamak sanatında yürekler acısı beceriksizliklerini unutmak istiyorlar. 
...
Şunu açıklamalıyım ki, bilgiyi, felsefeyi ve bilimi, yani tumturaklı bir dille "Gerçeği Araştırma" diye adlandırılan tüm işleri, çok ciddiye alırdım son zamanlara kadar. Gerçeği Araştırmayı, insanların en yüce görevi, araştırıcıları da insanların en soyluları sayardım. Ama son yıllarda, bu ünlü "Gerçeği Araştırma"nın bir eğlence, hoş vakit geçirmek için bir çare; gerçekten yaşamanın yerini tutan bir hayli ince, çapraşık bir oyundan başka br şey olmadığını anlamaya başladım. Tıpkı ayyaşlar gibi, soyut bir güzellik kavramına tapanlar gibi, işadamları gibi, eğlence peşinden koşanlar gibi; Gerçeği Araştıranların da ahmaklaştıklarını, çocuklaştıklarını ve yozlaştıklarını gördüm. Bir aydının en çok hoşlandığı eğlence, canlı ve çapraşık olan gerçeği ortadan kaldırıp; onun yerine basit ve bu yüzden sahte olan soyut kavramlar yerleştirmektir. Gerçeği Araştırmak deyiminin, bu eğlenceye verilen kibar bir addan başka bir şey olmadığını da sezdim. Bir bütünleşme içinde yaşama sanatını öğrenmekten çok daha kolaydır Gerçeği Araştırmak. (Yaşama sanatı, dokuz kuka oyunu ya da dağlara tırmanmak sporu gibi eğlenceler arasında, Gerçeği Arama Oyununa da gereken yeri verir elbette.)"

Ses sese karşı, Aldous Huxley, çev. Mina Urgan, sf. 447-451