Sunday, November 22, 2009

Düşünce özgürlüğü

Günün birinde bir kitap yazarsam, bir Pazar günü Brick Lane'de başlayacak. Kaldırımlarda incik boncuk, eski plaklar, kitaplar, ayakkabılar satılıyor. Funk müzik duyulacak tezgahlardan, ikinci el mağazalar sıkış tıkış, deri ve rutubet kokacak. Ara sokaklarda boyalı, temiz mağazalarda ufak objeler. Publar tıklım tıklım dolu, insanlar köpük tabaklardan köri yiyecek, dalgın yürüyüp konuşacaklar. Gözler gittikçe bulutlanacak. Güya hiç bir şeye pabuç bırakmayacaklar - ne küçük ödüller kandırabilecek onları, ne kimseyi dinlemek, bir kurala uymak zorunda hissedecekler. Annelerinden ne kadar farklılar. Ralph Lauren değil All Saints giyiyorlar. Ne iş yapıyor olurlarsa olsunlar konserleri, filmleri, kitapları takip ediyor, kendileri de bir şeyler yazıyorlar, bir grupta çalıyorlar. Ama şimdi sırası değil. Onlar şimdi tatildeler, düşünceden özgürler. Kendilerinden ne kadar da eminler.

Acaba sırf benim içimdeki boşluk mu bu, hepimizinki mi?

Halbuki biz oyuna gelmezdik, ayaklarımıza hiç bir şeyin dolaşmasına izin vermezdik. Her şeyden şüphe ederdik: Ne dine inanırdık, ne kadere, ne anne babalarımıza, ne aşka, ne bir şeyin değişebileceğine ya da değişmesi gerektiğine. Hem köksüzlükten şikayet eder, hem hiç bir yerde kalamazdık. Boyun eğmekle gelecek mutluluk bizden uzak olsun! O mutlak özgürlüğümüze halel getirecek bir şeyi istediğimizi sanmak en büyük korkumuz. Biz kimseye hizmet etmeyecektik, kimseye hükmetmeyecektik, kendimize karışılmasına nasıl tahammül edemiyorsak, kimseye de karışmayacaktık. Karışmayacaktık ama, kendi aramızda tabii dedikodularını yapacaktık. Hali vakti yerinde olanları açık açık küçümseyecek, çıkarcılıkla suçlayacak, "koşulları elvermediği" için aydınlanamayanlara acıyıp onları hoşgörecektik. Hoşgörmek, bir şeyler yapmak zorunluluğundan kurtaracaktı bizi. Biz onları anlayamazdık ki, değiştirmeye kalkalım!

Bir şeye boyun eğdiğimizde özgür olamadığımız gibi, ondan kaçtığımızda da olamıyoruz.

Bize bir bakan, şıp diye anlıyor ne olduğumuzu, nerelere gittiğimizi, ne okuduğumuzu, ne dinlediğimizi. Neleri sevdiğimizi anlatan bloglar bile kurulmuş hakkımızda, okuyunca bozuluyoruz. Çözmüşler bizi. Hani her şey rastgeleydi, hepimiz özgürdük, birbirimizden farklıydık? Hepimiz aynı şeyleri yapıyor, aynı şeyleri düşünüyoruz. Fikrimizi değiştirmek, iğneyi kendimize batırmak aklımızın ucundan geçmiyor.

Ne farkımız kaldı onlardan?

No comments: