Saturday, June 28, 2008

Balance of Payments cheat sheet

It's been a long time since my last post about the Turkish economy, so an update is long overdue.

First of all, a cheat sheet to guide me through a qualitative analysis. The equations below are taken from the Balance of Payments Manual published by the IMF. Most of it is quite intuitive, but I like to keep the formulas in sight. Please refer to page 21 of the report.

C = private consumption expenditure
G = government consumption expenditure
I = gross domestic investment
S = gross saving
X = exports of goods and services
M = imports of goods and services
NY = net income from abroad
GDP = gross domestic product
GNDY = gross national disposable income
CAB = current account balance in the balance of payments
NCT = net current transfers
NKT = net capital transfers
NPNNA = net purchasses of nonproduced, nonfinancial assets
NFI = net foreign investment or net lending/net borrowing vis-á-vis the rest of the world

GDP = C + G + I + X - M
CAB = X - M + NY + NCT
GNDY = C + G + I + CAB
GNDY - C - G = S
S = I + CAB
S - I = CAB
S - I + NKT - NPNNA = CAB + NKT - NPNAA = NFI

And the rest of our cheat sheet comes from Wikipedia (I know this is lazy but I'm still officially on vacation and here it's 35 Celsius.)

Current Account = Balance of trade + Net factor income from abroad + Net unilateral transfers from abroad
Financial Account = Increase in foreign ownership of domestic assets - Increase in domestic ownership of foreign assets
= Foreign direct investment + Portfolio investment (equity and debt) + Other investment
Capital Account is the transfer of nonproduced, nonfinancial goods (capital goods.)

Balance of payments identity
Current Account = Capital Account + Financial Account + Net errors and emissions
X - M = Capital outflows - Capital inflows
And the following equations come from a Deloitte report on Turkish economy:

Financing Needs = Current account deficit + Debt servicing (public and private debt)

Resources for Financing Needs = FDI + Portfolio Investments (Equity) + Debt (private and public loans) + Banks' assets in hard currency + Net errors and emissions + Reserves

Wednesday, June 25, 2008

Özgürlük

Önce lütfen şu yazıyı okuyun. Okuduğumda özgürlüğün ne demek olduğu, kadınların ne kadar özgür olduğu konusunda düşünmemi sağladı.

Özgürlük kavramı, yazıda da çok güzel anlatıldığı gibi, seçimlerin nasıl yapıldığını, yapılan seçimin doğru olup olmadığını sorgulama gerekliliğini ortadan kaldıran, düşünce tembelliğine yol açan bir paravan haline geldi. Herkes özgür, herkes istediğini yapar, saygı duymak lazım! Demokratik yaşam budur, karşılıklı hoşgörü budur.

Ancak kadınlar niye bu seçimleri yapıyorlar? Çünkü çevrelerinde onlara "başarı modeli" olarak sunulan, "olması gereken" diye gördükleri referans noktaları var, onlar da rekabet içine giriyorlar. Bu muhafazakar kesim için iyi bir koca bulmak, iyi bir ev hanımı olmak olabilir. Bu liberal, şehirli kesim için kariyerinde başarılı olmak, bir yandan da heyecanlı bir özel hayata sahip olmaktır. Gerçekten istediklerinin, kendileri için en anlamlı seçeneğin ne olduğunu düşünmeden, içinde bulundukları gruba ayak uydurmaya, herkes kadar iyi olmaya çalışıyorlar. Üstelik "olması gereken" gibi olmadıklarında, parkurun dışına çıktıklarında en büyük eleştirmenleri kendi hemcinsleri oluyor.

Peki kadınların yaptıkları seçimler her zaman doğru mu, iyi mi? Türban takmak iyi bir şey mi? Ya da öbür uçta, porno filminde oynamak, hadi onu da bırakın plajlarda göbek atmak iyi bir şey mi? Bunlar kadınları gerçekten mutlu ediyor mu? Aslında iyi kızlar da, kötü kızlar da erkeklerin taleplerini karşılıyor. Ama içinde bulundukları parkurdan çıkmak gibi bir seçenekleri olduğunu düşünemiyorlar, düşünseler bile buna cesaret edemiyorlar, çünkü o zaman o çok ihtiyaçları olan onaylanma, kabul edilme duygusundan vazgeçmeleri gerekecek. Ama ne de olsa özgürler, kendi seçimlerini yapıyorlar!

Ancak şu da var: Gerçekten özgür olmaya her kadın kendisi karar verebilir, cesaret edebilir... Tabii ki kadınların önündeki fırsatların, seçeneklerin artırılmasına çalışılabilir, ama yine kadınlara kalıyor bunları değerlendirip değerlendirmemek...

Tuesday, June 17, 2008

Light... or heavy?

My friend's mom brought the NY Times Magazine from the US with her, and in the letters section, I saw some letters to this article from the previous week. The letters were not very sympathetic, but I was when I read about her addiction to blogging, her urge to put down her discoveries, keep a "record of existence".

Then I read this post from John Mayer's blog. I liked his decision to stop acting careless - and in fact - care more.

Then I went to the Street & Studio exhibition at Tate Modern. I saw countless faces that are similar to mine, countless lives. All requiring similar things to be happy. I was also faced with faces similar to those I turn a blind eye to each and every day, because the guilt would be too much to live by.

Then I went to a Refugee Week event on the waterfront. The food and the music was amazing. Especially kanun in the Uzbek tent. The Palestinian musician made us sing "ah," "ah" for longing.


I don't know what to make of all this. We are trying to make sense of a very diverse, colorful, complicated, very unjust world with our limited understanding, and it's hard, even for us privileged, spoilt blogger kids. Maybe because we can afford to ponder.

Thursday, June 12, 2008

"Got an earful from the aunt. But it was Quoyle who smoothed things out, explained in a reasonable voice, coaxed the principal and Bunny into mutual apologies and promises. Easy enough for the principal who knew that Mrs. Lumbull was moving to Grand Falls to open a Christian bookstore. Hard for Bunny who still measured events on a child's scale of fair and unfair." The Shipping News, pg. 317

Gray

When we were in Edinburgh, we watched a college movie on the hotel TV, funny enough. There was a big sister and her freshman brother who tried to go into the most popular frat. She was dating this really popular guy, and when he cheated on her, she cheated on him and stayed together with him. When her amazed brother asked why she acted like that, she said: "Black and white - that was in high school. Now we are in the gray zone in between. I can't give up what I've worked so hard for!"

As I'm faced with real life situations, I observe people acting in unprincipled, inconsistent ways that often don't make sense to me. But then I realize, they act like that because they see the big picture, they see what's beyond that situation, rightly so since that situation is not isolated. Sometimes acting "right" in every instance does not yield the right result. People give up something small, some small piece of principle, a sense of what's "right", what's just, what's consistent, to save, to achieve something bigger. They apologize for something they shouldn't apologize for to save someone's face. They don't apologize for what they should apologize for to avoid taking responsibility. We all become diplomats, we all mind balances and act strategically.

This is something new to me. I think it'll help me understand people and the world, and navigate through, though, so that I don't get so stupidly surprised every time someone deviates from best practice!

Input and output legitimacy: Sometimes we have to do the more counter-intuitive, less than ideal thing to achieve the desired outcome.

It's important to set the goals and priorities right, though. You don't want to give up something valuable for something petty. And I still think some things (should) have more value than others. That is (should be) black and white.


...
By the way, it's been a year since I did those LSE exams! I still remember the barbecue on that grassy courtyard with keys, and how the sun came out...

Saturday, June 07, 2008

yolun başı

bir arkadaşım var, sürekli kavga ediyoruz. insana ilk bakışta ufak gelecek ama benim daha büyük bir düşüncesizlik, bencillik halinin göstergesi saydığım şeyler yüzünden. ama onunla konuşmalarımız genelde benim kafası karışmış ya da aydınlanmış bir halde bir şeyler yazmamla sonuçlanıyor. neyse bu arkadaşla gene aramız limoniydi, mutfakta karşılaştık, ben nafile kahve arıyorum, elim ayağım titriyor. biriyle konuşmak, ondan ufacık bir ilgi görmek böyle zamanlarda bardağı taşırır ya, ben de oturdum mutfak masasına ağlamaya başladım. kahve yaptı, sonra biraz konuştuk, benim şimdiye dek korunaklı, güvenli, her şeyin kesin olduğu bir yaşamım varmış, oysa şimdi hiç bir şey kesin değilmiş, o yüzden zorlanıyormuşum. tabii konuşmayı kavgalarımıza yontmayı da ihmal etmedi: benim kötü sayıp kafaya taktığım şeyleri o önemsiz görüyormuş, hayatın ne kadar zor olduğunu benden çok daha önce anlamışmış. hayatta önemli olan bir şeyleri sevgiyle yapabilmekmiş, "giving and taking acts of love..."

pek tutarlı, güvenilir değildir bu kız, ama daha önce söylediği bazı şeyler doğru çıktı, o yüzden artık öyle hemen savunmaya geçmiyorum bana böyle şeyler söylediğinde, ya da "gene boş konuşuyor" demiyorum. bunlar ilk duyulduğunda boş, ama insanın yaşadıkça içini doldurabileceği sözler. insanın ancak kendisinin içini doldurabileceği sözler.

diyeceğim o ki, bazı şeyler o kadar önemli, onun yanında bazı şeyler o kadar önemsiz ki... önemsiz şeyler yüzünden önemli olanlardan vazgeçmeyecek kadar büyüdüm artık. aslında birinin ne kadar değerli olduğunu hoşgörülen kusurlarından çıkarmak da mümkün. böyleleri beni bırakmadıkça, benim de onları bırakmaya niyetim yok.