Saturday, December 19, 2009

Sınıflar ve kimlikler

Önce Efe Peker yazmıştı 11 Kasım'da Radikal 2'de: "Günümüzde geniş kitlelerin özellikle iktisadi yaşamları üzerinde söz sahibi olmasının engellenmesi koşuluyla demokrasinin konuşulagelmesi boşuna değil. Türkçeleştirerek söylersek: 'Yediğin etnik ve dini demokratik kimlikler senin olsun' der Zizek, 'bana biraz gördüğün kapitalist üretim ilişkilerinden bahset!'” 11 Aralık'ta Bursa'da bir maden ocağında 19 işçinin göçük altında kalarak hayatını kaybetmesinin ardından da, 15 Aralık'ta Yeni Şafak'ta Kürşat Bumin, 17 Aralık'ta Radikal'de Nuray Mert aynı konuda yazdılar. Sorun şu: Kimlikler ve kişisel özgürlükler üzerine bu kadar konuşuyoruz, ama sınıf eşitsizliği konusunu çoktandır kapatmışız. Bir doğa kanunu gibi kabullenmişiz.

AKP bir yandan demokratik açılım diyor, bir yandan işçilerin hoşnutsuzluklarını dile getirmelerine karşı çok tahammülsüz. Unutmamalıyız asla: AKP'nin bireysel özgürlüklerin savunucusu kesilmesi, onu sosyal demokrat yapmıyor. Sosyal hakları geliştirmeyip sadaka dağıtıyor, maden ocağında gerekli denetimleri yapmayıp ölenlerin yakınlarına para veriyorlar. Sonra da hükümet yanlısı gazeteler yazıyor, "devlet ölenlerin yakınlarına sahip çıktı!"

Kürt sorununun sadece "ekonomik eşitsizlik"ten kaynaklandığı ve bölgeye yapılacak yatırımlarla çözülebileceği, devlet ideolojisinin sürdürülebilmesi uğruna Kürt kimliğini görmezden gelenlerin, baskı altına alanların en büyük argümanı oldu yıllarca. Benim savunduğum, asla bu değil.

Merak ettiğim, kimlikler arasındaki ayrımcılığın ekonomik sebepleri ve sonuçları. Bu tartışılmadığı sürece, kimliklere özgürlük tartışmaları havada ve sembolik kalıyor. Örneğin ekonomik daralma dönemlerinde birden göçmenlere tahammülsüzlük başgösterir. Hoşgörüsüzlük, sınırlı ekonomik kaynak üzerinde hak iddia edenleri eleyebilmek için icat edilen bir bahanedir. Erkeklerin kadınların, eşcinsellerin ve göçmenlerin becerileri ve toplumda oynamaları gereken rol konusunda hala yapmaktan bıkmadıkları imaların ardında da aynı neden var.

Öte yandan, eğitimli ve orta sınıf göçmenlerin, kimlik farklılıklarını çok da sorun etmedikleri, içinde bulundukları topluma kolayca entegre olabildikleri söylenir. Ya da ancak topluma entegre olabilenlerin belli bir konuma gelebildiği. Yani bir grup, diğerine göre daha çok emek harcamak zorunda.

Ancak burada, göçmenler ve azınlıklar arasında ayrım yapmak gerek. Bu ayrım her zaman kolay olmayabilir, çünkü göçmenler zamanla azınlığa dönüşür. Ancak şunu biliyoruz, daha önce de yazdım: Kürtler'e göçmen muamelesi yapamayız. Kürt çocuklar Türkçe öğrenmek zorunda oldukları için daha ilkokulda yaşıtları Türkler'e kıyasla geri kalmaya başlıyorlar. Halbuki Kürtçe eğitim görüp, orta öğrenimden itibaren Türkçe'yi zorunlu ders olarak alsalar, herkes için daha adaletli bir çözüm olmaz mı?

Ekonomik adaletsizlikler kimliklerin marjinalleşmesine, kimlikler arası kutuplaşmanın ve karşılıklı tahammülsüzlüğün içinden çıkılmaz hale gelmesine neden oluyor. Tahammülsüzlük ve kimlikleri baskılama çabası, ekonomik adaletsizleri artırıyor. Bunlar konuşulmadan yapılan açılım ise sembolik olmaktan öteye gidemiyor.

No comments: