Saturday, October 22, 2011

Yenilgi

Nilgün otelin sabah güneşiyle aydınlık yemek salonuna girdi. Arkadaşının oturduğu masayı aradı, odanın iki büyük penceresinden birinin kenarındaki masada Işık’ı gördü, çabuk adımlarla yanına gitti. Işık seyahat kitabına bakarak çay içiyordu, Nilgün masanın kenarında durdu, suçlu suçlu bakıp “beklettim seni,” dedi, “bir şeyler alalım mı?”

Işık kalktı, kahvaltılarını aldılar. Masalarına dönerken Nilgün tekrar kitabı gördü: “Ee, gidiyor muyuz Freud’un evine?”

“Ben de tam ona bakıyordum. Öğlene doğru çok sıra oluyormuş, kahvaltıdan kalkar kalkmaz gidelim.”

Sessizlik oldu. Nilgün en samimi arkadaşıylayken bile sessizlikten hiç hoşlanmazdı. Ona göre sessizlik insanlar arasındaki uzaklığa, ulaşılmazlığa delaletti. Sırf bu korkusu yüzünden lüzumsuz şeyler söylediği çok olmuştu.

“Dün gece aklıma ne geldi,” diye başlayıp kafasını toplamak ister gibi bir an pencereden dışarı baktı. “Freud demiş ki, erkeklerin hem erotik fantezileri varmış, hem de başarılı olmayı, bir yerlere gelmeyi falan hayal ediyorlarmış. Kadınlarınsa sadece erotik fantezileri varmış.”

Işık tereyağı sürmekte olduğu ekmek diliminden başını kaldırıp bir an Nilgün’e bakarak: “İyi halt etmiş.”

Nilgün arkadaşını bunun üzerinde tartışmaya değer bir konu olduğuna inandırmaya çalışarak: “Ben de ilk duyduğumda öyle dedim. Ama sonra düşündüm. Yani ne çok şeyin sebebinin erkekler olabildiğini düşündüm.”

Işık yeşil gözlerini çay fincanının ardından sabırla (sabırsızlanmaya başlıyordu) Nilgün’e dikip: “Ne mesela?”

Işık’ın bakışı Nilgün’ün şevkini kırdı, işi teorik yönden ele almaya karar verdi: “Yani bir şeyi yapma motivasyonundan bahsediyorum. Birisi için caz dinlemeye başlamak ya da bir yere taşınmak gibi.”

Işık gülümsedi, “Aşık olan herkes yapar bunları kadın erkek farketmez. Herkes birbiri için bir şeyler yapar.”

“Ama kadınlar bunu daha sık yapıyorlar. Bir ilişkiye başlıyorlar, ya da çocuk sahibi oluyorlar, onun dışındaki her şey anlamsızlaşıyor. Ya da yalnızken birden her şey anlamsız gelmeye başlıyor. Daha çabuk yoruluyoruz sanki.” Düşüncelerini toplamak için bir an sustu, Işık da karşılık vermeyince devam etti: “Altın Defter’deki ana karakter şöyle diyordu: Tek gerçek duygusu bir erkeğe karşı olanmış. Diyordu ki, duygularım içinde yaşadığım çağa uymuyor ama gerçek bu…”

Işık bir elinde elma, diğer elinde bıçak durdu. “Bu söylediklerinin kadınla erkek farklı yaratılmıştır diyenlerden hiç farkı yok. Seçim hakkı verilse bundan farklı bir şey seçmezlerdi demek gibi bir şey. Bir şeyi değiştirmeye de gerek yok, sürüp gitsin her şey böyle.”

“Öyle bir şey demedim. Kendi adıma konuşuyordum daha çok.” Nilgün yeterince dürüst olan herkesin benzer şeyleri itiraf edeceğini düşünür, oyun bozanlık yapan arkadaşlarına kızardı. Bu da bir uzaklık belirtisiydi onun gözünde.

Işık elindeki elma dilimini ısırdı, çiğnedi, yuttu. “Keşke herkes ne yapıyorsa tek sebebi kendi seçimleri olsa,” dedi. “Bir kadın bir ilişkide, çocukta ya da evlilikte anlam arayabilir, bulabilir de. Ama bu bir kadın için anlamlı olan tek şeyin bu olduğu anlamına gelmez.”

Nilgün arkadaşına içerledi. Ne olurdu sanki kendisi gibi içten olabilseydi, çokbilmişlik taslamayıp zaaflarını itiraf edebilseydi. Böyle dümdüz konuşmasaydı, arkadaşının kırılabileceğini düşünseydi. Ağızlarının tadı kaçmasaydı şimdi, daha kaç gün vardı? İki gün vardı. Sessizlikte duyduğu paniğin bir benzerinin içinde yükseldiğini duydu. Işık arkadaşına gülümsedi, “Kalkalım mı artık?”

Tabii tartışma bitebilir artık onun için. Ya doğruyu söylüyorsa? Ya sahiden Nilgün’den güçlüyse? Işık konuyu dağıtmak için bir şeyler söyledi ama Nilgün duymadı.

1 comment:

greybook said...

Çok iyi bir kısa öykü.Bu boyutta bir metinde özdeşleşilebilecek bir kahraman yaratacak duyguyu yakalamışsın.Devam..