Sunday, July 22, 2012

Karamazov Kardeşler üzerine

(Kitabı okumadıysanız bu yazıyı okumayın, kitapta ne varsa anlatıyorum çünkü.)

Karamazov Kardeşler'i okurken ve şimdi bu yazıyı yazacakken, şunu anlamaya çalıştım hep: Dostoyevski hangi fikri savunuyordu, hangi karaktere hak veriyordu? Aslında Ivan Karamazov'un Büyük Engizisyoncu bölümünde anlattığı özgürlüğünden kurtulmaya çalışan insana yakışan bir soru bu: Hazır cevaplar ister bu insan, yönlendirme ister.

Ama yazar ya henüz kesin bir fikre ulaşamamıştır, ya da fikirlerini çok büyük bir maharetle gizler. Belki de olgunluk çağını yaşayan yazarın bu kitabı yazmaktaki amacı, içinde çarpışan fikirleri ortaya döküp bir karar verebilmekti. Bunu yaparken her görüşün hakkını öyle iyi verir ki, Ivan Karamazov'un inancın temelinde yatan "ahenk" fikrine İsyan'ına da, Büyük Engizisyoncu'nun insanların onları kurumsal dinlere yönelten zayıflıkları üzerine tahlillerine de, iyi bir din adamı olan Staretz'in ölüm döşeğinde verdiği vaaza da -büyük ölçüde- hak verirsiniz.

Dostoyevski, karakterlere de aynı hassasiyetle yaklaşır. Kitaptaki tek bütünüyle kötü karakter Fyodor Pavloviç, tek katıksız iyi karakter ise Alyoşa'dır. En kötücül ve sevimsiz karakter Smerdyakov'un bile kötülüğünün sebeplerini anlamak, Gruşenka ile Mitya'nın tüm düşüncesiz delidoluluklarına karşı içlerindeki iyiliği, kadirbilirliği farketmek, Ivan'ın inancın varolmadığı yerde erdemin de varolamayacağı teorisini çürüten vicdan muhasebesine şahit olmak, Katya'da gururu, nefreti, yüce gönüllülüğü ve sevgiyi bir arada görmek mümkündür. Ivan'la Mitya'nın başına gelen felaketler kötü insanlar oldukları ve bu yüzden de başlarına felaketler gelmesi gerektiği için değil, gerçek hayatta da böyle olacağı için gelmiştir. Gerçek hayatta mucizelere yer yoktur: Staretz ölür ölmez kokacak, İlyuşeçka sevgili babasının hayattaki tek neşe kaynağı ve umudu olduğu halde ölüp gidecek, "mujikler"den kurulu jüri Mitya'yı mahkum edecektir.

Yazar kitap boyunca tarafsız, belki de "gerçeğin tarafında" kalmayı başarır. Yine de, (dini inançtan tam olarak kopmayan, ama dini inançla bir de tutulamayacak) bir tür maneviyatı her şeyin üzerinde tuttuğunu hissedersiniz. Nasıl Suç ve Ceza'da Raskolnikov Sonya'ya aşık olduğunda onun için "teoriler bitmiş, yaşam başlamışsa," Alyoşa da Ivan'a "mantıktan önce hayatı sevmesini" salık verir, "anlam ancak o zaman anlaşılır hale gelir." (sf. 299). İnsanlar birbirlerine karşı sorumluluk duymalı, bütün zayıflıklarına, kusurlarına ve aptallıklarına rağmen birbirlerine merhamet etmeli, birbirlerine çocuklara, hastalara bakar gibi bakmalıdırlar. Yazar da karakterlerine sevgiyle, merhametle yaklaşır.

Peki Dostoyevski'nin iki eserinde de başvurduğu bu maneviyat, ne ölçüde dini inançtan  beslenmektedir, ya da beslenmelidir? "Tanrıya inanmayan, kullarına da inanmaz" derken haklı mıdır Staretz? Ivan Karamazov'un Tanrı'ya ve ruhun ölümsüzlüğüne duyulan inancın dünyada sevginin ve ahlakın temeli olduğuna dair yarı ciddi iddiası ne kadar doğrudur? Maalesef pek çok kişi için hala geçerliliğini koruyan bu sorunun cevabını da okurun kendi vicdanına dönerek vermesi gerekir.

1 comment:

Anonymous said...

romanı okurken değil ama bu yazıyı okurken aklıma "iyi, kötü ve çirkin" filminin karakterleri geldi.