Karamazov Kardeşler'i okurken ve şimdi bu yazıyı yazacakken,
şunu anlamaya çalıştım hep: Dostoyevski hangi fikri savunuyordu, hangi
karaktere hak veriyordu? Aslında Ivan Karamazov'un Büyük Engizisyoncu bölümünde
anlattığı özgürlüğünden kurtulmaya çalışan insana yakışan bir soru bu: Hazır
cevaplar ister bu insan, yönlendirme ister.
Ama yazar ya henüz kesin bir fikre ulaşamamıştır, ya da
fikirlerini çok büyük bir maharetle gizler. Belki de olgunluk çağını yaşayan
yazarın bu kitabı yazmaktaki amacı, içinde çarpışan fikirleri ortaya döküp bir
karar verebilmekti. Bunu yaparken her görüşün hakkını öyle iyi verir ki, Ivan
Karamazov'un inancın temelinde yatan "ahenk" fikrine İsyan'ına da,
Büyük Engizisyoncu'nun insanların onları kurumsal dinlere yönelten zayıflıkları
üzerine tahlillerine de, iyi bir din adamı olan Staretz'in ölüm döşeğinde verdiği
vaaza da -büyük ölçüde- hak verirsiniz.
Dostoyevski, karakterlere de aynı hassasiyetle yaklaşır.
Kitaptaki tek bütünüyle kötü karakter Fyodor Pavloviç, tek katıksız iyi
karakter ise Alyoşa'dır. En kötücül ve sevimsiz karakter Smerdyakov'un bile kötülüğünün
sebeplerini anlamak, Gruşenka ile Mitya'nın tüm düşüncesiz delidoluluklarına
karşı içlerindeki iyiliği, kadirbilirliği farketmek, Ivan'ın inancın
varolmadığı yerde erdemin de varolamayacağı teorisini çürüten vicdan
muhasebesine şahit olmak, Katya'da gururu, nefreti, yüce gönüllülüğü ve sevgiyi
bir arada görmek mümkündür. Ivan'la Mitya'nın başına gelen felaketler kötü
insanlar oldukları ve bu yüzden de başlarına felaketler gelmesi gerektiği için
değil, gerçek hayatta da böyle olacağı için gelmiştir. Gerçek hayatta
mucizelere yer yoktur: Staretz ölür ölmez kokacak, İlyuşeçka sevgili babasının
hayattaki tek neşe kaynağı ve umudu olduğu halde ölüp gidecek,
"mujikler"den kurulu jüri Mitya'yı mahkum edecektir.
Yazar kitap boyunca tarafsız, belki de "gerçeğin
tarafında" kalmayı başarır. Yine de, (dini inançtan tam olarak kopmayan,
ama dini inançla bir de tutulamayacak) bir tür maneviyatı her şeyin üzerinde
tuttuğunu hissedersiniz. Nasıl Suç ve Ceza'da Raskolnikov Sonya'ya aşık
olduğunda onun için "teoriler bitmiş, yaşam başlamışsa," Alyoşa da
Ivan'a "mantıktan önce hayatı sevmesini" salık verir, "anlam
ancak o zaman anlaşılır hale gelir." (sf. 299). İnsanlar birbirlerine
karşı sorumluluk duymalı, bütün zayıflıklarına, kusurlarına ve aptallıklarına
rağmen birbirlerine merhamet etmeli, birbirlerine çocuklara, hastalara bakar
gibi bakmalıdırlar. Yazar da karakterlerine sevgiyle, merhametle yaklaşır.
Peki Dostoyevski'nin iki eserinde de başvurduğu bu
maneviyat, ne ölçüde dini inançtan
beslenmektedir, ya da beslenmelidir? "Tanrıya inanmayan, kullarına
da inanmaz" derken haklı mıdır Staretz? Ivan Karamazov'un Tanrı'ya ve
ruhun ölümsüzlüğüne duyulan inancın dünyada sevginin ve ahlakın temeli olduğuna
dair yarı ciddi iddiası ne kadar doğrudur? Maalesef pek çok kişi için hala
geçerliliğini koruyan bu sorunun cevabını da okurun kendi vicdanına dönerek
vermesi gerekir.
1 comment:
romanı okurken değil ama bu yazıyı okurken aklıma "iyi, kötü ve çirkin" filminin karakterleri geldi.
Post a Comment