Tuesday, July 14, 2015

Annelik ve konformizm

Anneler çocuklarına “aman olaylara karışma, sonunda olan sana olur” derler ya hep – mesela benim babaannemin sürünün ne başında, ne sonunda gitmeli minvalli bir lafı vardı. Annelik çok emek istiyor ve çocuğunuzun iyiliği her şeyin önüne geçiyor. Anne olmadan önce savunduğunuz bazı şeyleri anne olduktan sonra savunamamaya başlıyorsunuz, çünkü enerjiniz yok. Hayat tarzınız tamamen değişiyor (kulağa o iğrenç kamu spotu gibi gelmeye başladım) ve eskiden “sıradan” sandığınız, tercihlerini küçümsediğiniz insanlara yakın tercihler yapmaya başlıyorsunuz. Annelik aslında, “dünya yansa kendimi düşünürüm”cülüğün “dünya yansa çocuğumu düşünürüm”e evrilmiş versiyonu, fedakarlık kisvesi altında bencillik yapabilme fırsatı.

Birkaç örnek vereyim belki beni daha iyi anlarsınız.
1)      Sınıf bilinci: Burada sınıf bilinciyle ilgili pek çok yazı yazmıştım. Ancak “emekçi” insanların hepsi dürüst, iyi niyetli ve mazlum değil. Bunun böyle olmadığını, kendi çevrenizin dışındaki insanlarla biraz vakit geçirince gayet iyi anlıyorsunuz. Bakıcılarla olan tecrübelerim, insanların kolayca yalan söyleyebildiğini ve bundan ahlaki olarak hiç rahatsız olmadığını gösterdi. Siz ne kadar geri adım atarsanız, onlar kendi isteklerini o kadar rahat dayatabiliyorlar. (Gerçi bu eğilimi sadece yanınızda çalışan insanlarda değil, en yakınlarınızda da rahatlıkla görebilirsiniz.)  

Belki de rahat büyümüş, en azından çocukluklarında isteklerini elde etmek için mücadele etmek zorunda olmamış benim gibi insanlar, kendileri kadar şanslı olmayanlara karşı böyle peşin hüküm vermemeliler. Ancak annelik hayattaki sorumluluklarımı öyle çok ve aniden arttırdı ki, insanlara her zaman anlayışla yaklaşamıyorum. İş ahlakı ve iyi niyete çok ihtiyaç var. Sadece işverenler için değil, çalışanlar için de geçerli bu.  

2)      Alışveriş merkezleri kurtarıcıdır: Mecbur kalmadıkça alışveriş yapmayı sevmem ve eskiden beri alışveriş merkezlerini sıkıcı bulurum. Ancak pusetle sokaklarda gezinmeyi deneyin bakalım… Yol üzerinde bir restorana-cafeye oturun ve çocuğunuzun altını değiştirmeye çalışın bakalım. Arka koltukta ağlayan bir bebekle park yeri arayın bakalım. Ya da araba kullanmayıp toplu taşıma araçlarını ya da taksileri kullanmakta direnin bakalım. Alışveriş merkezleri, gerçek bir ihtiyaçtan doğmuş ve insanların sokaklarda gezmektense AVM’leri tercih etmelerinin bir sebebi var. Tabii ki gönül güzel parkların, geniş kaldırımlı bulvarların, restoran/cafelerde bebek bakım odalarının yaygınlaşmasını ister, ancak şu an için dışarı çıkıp biraz kafasını dağıtmak isteyen bir annenin elindeki en rahat seçenek AVM’ler. Zaten annelik sizin bir şeyleri prensip edinip de, bu prensipler uğruna bir şeyleri protesto/boykot etmenize izin vermiyor. Günü mümkün olduğunca düzgün bir psikoloji ve sağlığı/keyfi yerinde bir bebekle atlatmaya çalışıyorsunuz. 

3)      Tüketim dünyası: Kendiniz için alışveriş yapmayı, eşya kalabalığını pek sevmeyebilirsiniz, ama çocuk büyütürken daha önce hiç aşina olmadığınız bir sürü eşyayı almak ve kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Modern dünyada bebeğinizle hayatınızı sürdürebilmek için tüm bu eşyaları kullanmaya mecbur olduğunuzu düşünüyorsunuz, ama modern dünyanın hayatınızı kolaylaştırmayı vaad ederken kafanızı yoran pek çok şeyi gibi bu eşyaları seçmek, kullanmayı öğrenmek, temiz ve düzenli tutmak, her gittiğiniz yere taşımak çok yorucu aslında. Çocuğunuz için alışveriş yapmak özellikle yorucu: Araç koltuğunun güvenlisini, yiyeceklerin, mama kaplarının, oyuncakların kanserojen olmayanını bulmaya çalışıyor ve kendinizi sizi ve çocuğunuzu kandırıp zehirlemeye çalışan kapitalist dünya karşısında tek başına hissediyorsunuz. Çoğu durumda iyi olanın pahalı olan olduğunu varsaymaktan daha fazlasına enerjiniz yetmiyor.  

4)      Kentsel dönüşüm: Kentsel dönüşümün ya da mutenalaşmanın,  yerlerinden edilen insanlar için ne kadar büyük bir zulüm olduğunu biliyorum, daha önce yazmıştım. Beşiktaş’ta oturuyorum ve evimin çok yakınında köy evi benzeri bahçeli bir ev var. Gecekondu mu bilmiyorum.  Bahçesinde ve etrafında tavukların gezdiği bir ev bu. Günün her saatinde öten bir horozu var. Bu ev, bütün kış çok kötü kalite kömür yakarak mahallenin havasını mahvetti, camı açıp evi havalandırmayı olanaksız hale getirdi. Nisan ayının sonuna kadar o baca tütmeye devam etti. Kuşkusuz kabahat, kalitesiz kömürleri bu insanlara dağıtanlarda, ama ben, bu sorunun en kısa zamanda çözülmesinin yolunun, evin kentsel dönüşüme kurban gitmesi olduğunu düşünmeye ve bunu dilemeye başladım.  

Annenin içinde beliren bir başka dürtü de, siteye taşınma arzusu. Bunun AVM’lerin birden çekici hale gelmesine benzer nedenleri var: Evinizden çıktığınızda pusetle trafikten korkmadan rahatça yürüyebileceğiniz, çocuğunuzu gezdirebileceğiniz, ipsiz sapsız insanları içeri almayacak güvenliği olan, siz işteyken bakıcının da çocuğa güvenle hava aldırabileceğini bildiğiniz bir yerde yaşamak istiyorsunuz.  

5)      İşim aslında o kadar da kötü değilmiş: Evde oturup çocuğa bakınca, nerede çalıştığınızın ve işinizin ne ihtiva ettiğinin o kadar da önemli olmadığını, dışarıda çalışma konseptinin başlı başına değerli olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. Giyinip evden çıkmak, işyerinde iki insan görüp konuşmak, kafayı çocuktan başka konulara verip beyin hücrelerinizin çalıştığını hissetmek, evdeki güç dengelerini korumak, maaş ve özel sağlık sigortası gibi güzellikleri var dışarıda çalışmanın. Hakettiğinizi düşündüğünüz konumda, size gerçekten anlamlı gelen bir amaca yönelik çalışmıyor olabilirsiniz, ama ne gam! İdealleriniz çok geride kalırken işyerinin eve yakınlığı, esnek çalışma saatleri gibi şeyler önem kazanıyor. Çalışıyor olmak yeter.
Çocuk sahibi olmak, inandıklarınız ve tercihleriniz arasındaki makası açacak, tutarsızlıkları artıracaktır. Buna hazırlıklı olmak gerekli. Ama bir yandan da pek çok konuda sizi tercih yapmak zorunda bırakan ve tercihlerinizi belirleyen, hayatınıza sınırlar koyan bir şey. Yani sizi hem ilerlemek, büyümek zorunda bırakıyor, hem de ilerleyebileceğiniz yolları belirliyor. Bu insanı ataletten kurtarıp, ferahlatıcı bir etki yapabilir. Gerek zamanınıza, gerekse tercihlerinize konulan sınırlar, onları aşmak, etraflarından dolanmak için yaratıcı çözümler bulmanıza, kendinizi geliştirmenize, zamanınızı daha verimli kullanmanıza vesile olabilir. İnşallah öyle olur!

No comments: