Feminist literatüre hakim değilim, ancak feminist düşünürlerin çocuk bakımı sorununa nasıl bir cevap bulduklarını çok merak ediyorum. Bilen, kaynak önerebilecek kimse varsa lütfen benimle paylaşsın. Benim aklıma annenin de babanın da yarı zamanlı (ya da yılın belli dönemlerinde) çalışıp, çocuğa dönüşümlü baktıkları bir model geliyor ancak full-time çalışan insanların bile gittikçe daha az para kazandığı, uzun çalışma saatlerinin norm haline geldiği dünyamızda böyle bir yaşam tarzına ancak çok küçük bir azınlığın sahip olabileceği aşikar. Bazı Batılı çiftlerin yaptığı gibi çiftler gelirlerini karşılaştırarak çocuğa kimin bakacağına karar verebilirler, ancak iki gelirin de gerekli olduğu ve çocuğun bakımı için harcanacak paranın, geliri daha düşük olan ebeveynin gelirinden de düşük olduğu durumlarda, ekonomik olarak rasyonel olan çözüm çocuğun bakımı işini devretmek oluyor. (Ayrıca Sahi ben kimdim? yazımda anlattığım gibi, bir kadın çalışmaktan elde edeceği gelire muhtaç olmasa ya da elde edeceği gelir, bakım işinin maliyetinden düşük olsa bile çalışmayı tercih edebilir. Çalışmaktan elde edilen tatmin ve kadının o ana kadar kendisine yaptığı yatırım maddi olarak ölçülemeyeceği için, bu da tamamen saygı duyulması ve sorgulanmaması gereken bir karardır. Örneğin Almanya'da, kadınların kendi çocuklarına bakmaları için verilen teşvikler ve kreş hizmetlerinin pahalılığı yüzünden, çalışmayı tercih eden pek çok kadın çalışmayan kadınlara göre zarar ediyormuş. Öte yandan, çocuk bakımını devretme ekonomik açıdan rasyonel olsa bile, doğası gereği anneyi duygusal açıdan yoran bir karar olabilir. Bu durumda anne çocuğuna kendi bakmayı seçebilir, bu da saygı duyulması gereken bir karardır.)
Gerçek hayatta çocuğun bakım işini devretmekle de, anne üzerindeki (babaya göre) orantısız yük hafiflemez. Bakıcıyı bulma, onunla vakit geçirme, onu denetleme ama bir yandan da gönlünü hoş tutma, giderse işi gücü bırakıp bu sürece yeniden başlama görevleri anneye düşer. Bütün bunlar ayrı ayrı çok zordur, hatta bu işlerle uğraşmak zorunda kalan pek çok kadının evinde oturup çocuğuna kendisi bakmayı içinden geçirdiğinden eminim.
Şimdi bütün bu aşamalar gerçek hayatta nasıl geçiliyor teker teker bakalım. Geçen yıl Temmuz ayında, annelerin önayak olmasıyla Damla Ajans aracılığıyla gündüzlü bir bakıcı bulduk. Damla Ajans'a ilk gidişimizde karşımıza dört aday çıkardılar, birisini seçtik. Yani ilk deneyimimizde, belki de henüz tecrübesiz ve saf olduğumuz ve dolayısıyla çok ince eleyip sık dokumadığımız için, bir bakıcı bulmamız kolay oldu. Bakıcımız kırk beş yaşlarında, bir ailenin yanında uzun süre çalıştıktan sonra iki ayrı evde altışar ay gibi kısa süreler çalışmış, bize anlattığı kadarıyla ailelerin affedilmez kusurları nedeniyle aniden ayrılmıştı. Gerçi uzun süre çalıştığı evden de bir para anlaşmazlığı yüzünden aniden ayrılmıştı, ama onlar herhalde uzun süre çalışmış olması sayesinde iyi referans verdiler. Biz diğer ailelerden farklı olduğumuz inancıyla bunların üzerinde fazla durmadık. Bakıcımızın eli çabuktu, evi çekip çeviriyor, bebeğe sevgi gösterileri yapıyor, bebek de onu seviyordu. Ama benim için bu ilkokul mezunu kadının bitmez tükenmez konuşmalarına (özellikle daha önce çalıştığı evlerle ilgili dedikodular) katlanmak gerçekten zor oldu. Bebeği gereğinden fazla sahiplendiğini, fazla gürültülü ve abartılı sevdiğini, fazla çokbilmişlik yaptığını, benden çok anneleri muhatap aldığını düşünüyordum. Altıncı aydan itibaren yarı zamanlı çalışmaya başladım. Sabahları eşimin annesi uğruyordu. Bazı öğleden sonraları hep beraber parka gidiyor, yemek yiyorduk. Eşimin evde olmadığı birkaç Cumartesi sabahı dışında hiç fazla mesai yapmadı, akşamları bir yere gideceğimiz zaman hep eşimin annesine bıraktık. Sonra dokuzuncu ayda bakıcımız annemi arayıp yüklü bir miktar borç para istedi. Eşinin batırdığı bir iş yüzünden borçlarının olduğunu, bankadan kredi alamadığını söyledi. Henüz dokuz aydır çalıştığı yerden, hem de benden değil annemden para istemesi beni sinirlenirdi, ama ona katlandığımız dokuz ayın ve çocuğun hatırına parayı verdik. Bu durumda sanki çocuğunuz (ve sizin hayatınız) rehin alınmış da fidye isteniyormuş gibi hissediyorsunuz. Daha özverili çalışacağını beklerken tam tersi oldu, ardı ardına aptalca hatalar yapmaya başladı. Kendisini uyardığımda sert cevap veriyor, kavga çıkarıyordu. O ayın da maaşını aldıktan on gün sonra, benim bir uyarıma çok alınmış gibi yapıp kavga çıkardı ve gitti, bir daha da gelmedi. Eşi borcunu ödeyeceğini söyledi ama henüz bir ödeme yapmadı.
Ücretsiz izin aldım. Tanıdığımız uygun biri olmadığı için yeni bir bakıcı bulmak için yine Damla Ajans'a gittik. Karşımıza çıkardıkları üç adaydan birini sevdik, ancak daha önceki bakıcımızdan edindiğimiz tecrübeyle eşinin nerede çalıştığını sorduk. Bir sitede güvenlik görevlisi olduğunu söyledi. Bahsettiği sitede oturan bir yakınımız sayesinde eşinin artık o sitede çalışmadığını, ayrıca kızının kemoterapi tedavisi gördüğünü öğrendik. Böyle bir bilgi aldığınızda karar vermek zor oluyor. Çalışmaya çok ihtiyacı olduğunu biliyorsunuz, ama çocuğunuzu emanet edecek kadar güvenemiyorsunuz. Bu kadıncağızla bir başka ajansın görüşmesine gittiğimizde yine karşılaştık.
Damla Ajans referansları düzgün bir başka aday önerdi. Tek kusuru işe Temmuz'da başlayabilecek olmasıydı, çünkü halihazırda yanında çalıştığı aileyi bırakamıyordu. Meslek lisesinin çocuk gelişimi bölümü mezunuydu, gençti, dört yaşında bir oğlu vardı, uzun süre engelli bir çocuğa bakmıştı, şu anki işvereni de ikinci çocuğa hamile kalıp yatılı bakıcı almak zorunda kalmasa kendisini dünyada bırakmayacağını söylüyordu. Havalıydı, kesinlikle ev işi yapmayacağını söyledi, hevesli olduğumuzu görünce istediği maaşı artırdı ve bana "sen" diye hitap edeceğini bildirdi. Yine de Temmuz'a kadar beklemeyi göze alıp onunla anlaştık, Damla Ajans'ın komisyonunu da ödedik. Ne yazık ki paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmiyor. Mülakat sırasında ona da eşinin nerede çalıştığını sormuştuk, o da ünlü bir holdingin yöneticilerinden birinin makam şoförü olduğunu söylemişti. Ne tesadüf ki bu holdingde de bir tanıdığımız var ve ondan, bu adayın eşinin iki buçuk yıl önce işten ayrıldığını öğrendik. Kendisini arayıp sorduğumda eşinin bir ay önce işten ayrıldığını ve bir ilaç firmasında işe başladığını söyledi. Şu anda yanında çalıştığı aileye haber verdim, neden mülakatta yalan söylemiş olabileceğini sordum. Onların da haberi yokmuş, bakıcı hanıma bu işin aslı nedir diye sorduklarında, eşinin bir buçuk yıl önce işten ayrıldığından kendisinin yeni haberi olduğu cevabını almışlar. Bir kadın kocasının iş değiştirdiğini bir buçuk yıl boyunca nasıl anlayamaz, anlayamadık. Kendisi de aklımızda şüphe varken bizimle çalışamayacağını söyledi. Ajanstan verdiğimiz komisyonu geri istedik ama henüz olumlu cevap alamadık.
Bu sırada Özbek bir bakıcı adayıyla da görüştük, ondan da söz etmeden geçmeyeyim. 2009'dan beri Türkiye'de çalışan, çalışma izni olmayan, o zamandan beri iki kızını görmemiş bir kadındı bu. Kızlarından birinin yakında çocuğu olacağından bahsetti. Pek çok ailenin yabancı bakıcı çalıştırdığını, hatta Türk bakıcılara kıyasla yabancı bakıcılardan daha memnun kaldığını biliyorum, ama kendi çocuklarını altı yıldır görememiş, torununu göremeyecek bir kadının başkasının çocuğuna ne kadar iyi bakabileceğini merak ediyorum. Ayrıca kayıtsız, çalışma izni olmayan bakıcı çalıştırmanın hukuki açıdan da, çocuğun güvenliği açısından da sorunlu olduğunu düşünüyorum. Bir anne baba, hem de imkanları olan bir anne baba çocuğunu şöyle bir bakıcıya emanet etmiş, sonra da hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyorlarsa, hatayı kendilerinde aramalılar bence.
Bu tecrübelerden sonra Türkiye'deki bakıcı sektörüyle ilgili çıkardığım bazı sonuçlar var, paylaşmak istiyorum:
- Ajansların da, adayların da kalitesi çok kötü. Ajanslar adaylar hakkında detaylı araştırma yapmıyor, siz araştırma yapıp adayın yalan söylediğini anladığınızda size utanmazca bunun hiç önemli olmadığını söylüyorlar. Ajanslardan bakıcı bulup memnun olanlar da var, biliyorum. (Ben de ilk bakıcımızın bizde çalıştığı aylar boyunca Damla Ajans'ı pek çok arkadaşıma tavsiye ettim.) Bu aileler de çalıştırdıkları bakıcılar hakkında araştırma yapsalar hoşlarına gitmeyecek şeylerle karşılaşacaklardır. Belki de bunlar gerçekten bakıcının yaptığı işi etkilemeyen konulardır. Ama kötü tecrübelerin ardından ben artık araştırma yapmadan duramıyorum, araştırma yapınca da mutlaka yalanlarla karşılaşıyorum. Yalan söyleyen birine çocuğumu emanet etmek istemiyorum.
- Damla Ajans'a ilk bakıcımız tarafından dolandırıldığımızı anlattığımızda, hiçbir sorumluluk kabul etmedikleri gibi, yeniden bu kişiye iş bulabileceklerini, iş bulurlarsa borcunu daha kolay ödeyeceğini söylediler. Bu iş modeline göre kontrattaki garanti süresi dolduktan sonra aileyle bakıcının anlaşamaması ajansın işine geliyor, çünkü hem bakıcıyı tanıştıracakları yeni aileden, hem de bakıcının ayrıldığı aileden yeniden komisyon alma imkanları doğuyor.
- Anladığım kadarıyla eşi düzgün bir işte çalışan kimse bakıcılık yapmıyor. Bakıcılık yapanların eşi hep hayırsız, uğursuz. Bankalardan kredi almışlar, yüklü borçları var. Ailevi ve maddi sorunlar bir güvenlik sorunu yaratmasa bile kadının iş kalitesini etkileyecektir, üstelik eninde sonunda maddi taleplere dönüşecektir.
- Adayların kalitesinin düşük, talebin yüksek olduğu bir piyasada birini bakıcı olarak işe aldınız diyelim. Bu kişi sizi ve çocuğunuzu rehin alıyor, hiçbir uyarı, eleştiri kabul etmiyor, kafası kızdığında da aniden ayrılabiliyor. Başka hiçbir sektörde çalışanlar işverenlerine bu kadar kapris yapamaz.
- Sonuç olarak bakıcı yetiştirecek okullara, bakıcılar ve işverenler hakkında daha detaylı araştırma yapacak ve işler ters gittiğinde iki tarafa karşı da sorumluluk alabilecek ajanslara, işverenlerin, bakıcıların ve ajansın yükümlülüklerini detaylı şekilde içeren, hatta bakıcının aniden gitmesini önleyecek ihbar süresi maddesi de olan sözleşmelere fena halde ihtiyaç var. Bu sektörün kurumsallaşması gerekiyor.
No comments:
Post a Comment