yolun başı
bir arkadaşım var, sürekli kavga ediyoruz. insana ilk bakışta ufak gelecek ama benim daha büyük bir düşüncesizlik, bencillik halinin göstergesi saydığım şeyler yüzünden. ama onunla konuşmalarımız genelde benim kafası karışmış ya da aydınlanmış bir halde bir şeyler yazmamla sonuçlanıyor. neyse bu arkadaşla gene aramız limoniydi, mutfakta karşılaştık, ben nafile kahve arıyorum, elim ayağım titriyor. biriyle konuşmak, ondan ufacık bir ilgi görmek böyle zamanlarda bardağı taşırır ya, ben de oturdum mutfak masasına ağlamaya başladım. kahve yaptı, sonra biraz konuştuk, benim şimdiye dek korunaklı, güvenli, her şeyin kesin olduğu bir yaşamım varmış, oysa şimdi hiç bir şey kesin değilmiş, o yüzden zorlanıyormuşum. tabii konuşmayı kavgalarımıza yontmayı da ihmal etmedi: benim kötü sayıp kafaya taktığım şeyleri o önemsiz görüyormuş, hayatın ne kadar zor olduğunu benden çok daha önce anlamışmış. hayatta önemli olan bir şeyleri sevgiyle yapabilmekmiş, "giving and taking acts of love..."
pek tutarlı, güvenilir değildir bu kız, ama daha önce söylediği bazı şeyler doğru çıktı, o yüzden artık öyle hemen savunmaya geçmiyorum bana böyle şeyler söylediğinde, ya da "gene boş konuşuyor" demiyorum. bunlar ilk duyulduğunda boş, ama insanın yaşadıkça içini doldurabileceği sözler. insanın ancak kendisinin içini doldurabileceği sözler.
diyeceğim o ki, bazı şeyler o kadar önemli, onun yanında bazı şeyler o kadar önemsiz ki... önemsiz şeyler yüzünden önemli olanlardan vazgeçmeyecek kadar büyüdüm artık. aslında birinin ne kadar değerli olduğunu hoşgörülen kusurlarından çıkarmak da mümkün. böyleleri beni bırakmadıkça, benim de onları bırakmaya niyetim yok.
No comments:
Post a Comment