Wednesday, March 24, 2010

Anayasa değişikliği paketi ve yargı reformu

AKP'nin bu hafta açıkladığı anayasa değişikliği paketi, hükümetin yargıyla çatışmasından doğduğu ve yargı sistemini derinden etkileyecek hükümler içerdiği için, yüksek yargıyı zayıflatmaya yönelik bir girişim olarak algılandı. Ben de bu görüşe katılıyorum. Peki yüksek yargının zayıflaması kötü mü? Bu hükümet değil de başka bir hükümet çıkarsaydı bu paketi, böyle karşı çıkar mıydık? Düşünmeden taraf olmamak için, paketteki hükümlere bir göz atmakta yarar var bence.

Öncelikle, Türkiye'de yargı sisteminin sorunlarını anlamak isteyenler için Mithat Sancar ile Eylem Ümit Atılgan'ın TESEV için hazırladıkları "Adalet Biraz Es Geçiliyor" isimli çalışmayı hararetle öneririm. Çalışmada öne çıkan bir kaç önemli nokta var. Yargı bağımsızlığı, tarafsızlık için gerekli bir koşul, ancak her zaman yeterli değil. Yargı erkinin içindeki ve dışındaki etmenler bağımsızlığı tehdit edebiliyor.

Örneğin teftiş biriminin Adalet Bakanlığı'nın altında olması, bakanın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun üyesi olması, HSYK'nın sekreteryasının bakanlığa bağlı olması, yargıya "dışarıdan", yani yürütme tarafından müdahale edilebileceğini gösteriyor. Öte yandan hakimler ve savcılar ile ilgili atama, tayin, terfi, disiplin cezası kararlarını veren HSYK'nın (Adalet Bakanı ve müsteşarı dışında) yalnızca Yargıtay ve Danıştay üyelerinden oluşması ve hakimlerin performanslarının, kararlarının Yargıtay ve Danıştay'dan dönüp dönmemesiyle ölçülmesi, hakimler ve savcılara yargı sisteminin "içinden" baskı yapılabileceğinin göstergesi.

Anayasa değişikliği paketi, HSYK'nın üye sayısını yediden 21'e çıkarırken, 10 birinci sınıf hakim ve savcının, hakim ve savcılarca seçilmesinin önünü açıyor. Yüksek mahkeme genel kurulları, artık sadece kurul üyeliği için cumhurbaşkanına üçer aday sunmayacaklar, üyeleri kendileri seçip atayabilecekler. Ancak bunun yanında cumhurbaşkanı, üniversitelerin hukuk, ekonomi veya siyasal bilgiler bölümlerinden dört öğretim üyesini, üst kademe yöneticiyi veya serbest avukatı kurula atayacak. Adalet Bakanlığı müfettişleri tamamiyle ortadan kaldırılmıyor, ancak yetkilerinin büyük çoğunluğu yeni Kurul müfettişlerine veriliyor.

Buraya kadar cumhurbaşkanının dört üyeyi atamasındaki keyfilik dışında çok büyük bir sorun yok. Asıl sorun, Anayasa Mahkemesi'nin yeni yapısında. Bir partiye kapatma davası açılmasını zaten meclisteki diğer partilerin iznine bağlayan hükümet, Anayasa Mahkemesi'nin kanun iptallerinin de önüne geçebilmek için çok rastgele ve garip bir üyelik yapısı öneriyor. Buna göre, şu anda iki üyesi Yargıtay, iki üyesi Danıştay, birer üyesi Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay, bir üyesi YÖK'ün önerdiği öğretim üyeleri, üç üyesi üst düzey yöneticiler ve serbest avukatlar arasından çıkan mahkemenin üye sayısı on dokuza çıkarılıyor. İki üyeyi Sayıştay'ın, bir üyeyi baroların göstereceği adaylar arasından meclis, geri kalan on altı üyeyi de ya kurumların göstereceği adaylar arasından, ya da doğrudan cumhurbaşkanı seçiyor. Bu üyelerin dağılımı ise şöyle: Üç üye Yargıtay, iki üye Danıştay, bir üye Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, üç üye YÖK'ün göstereceği adaylar içinden, beş üye üst kademe yöneticiler, serbest avukatlar ya da Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçilecek. İki üyenin ise yüksek öğrenim görmüş olması yeterli! Kararlar artık salt çoğunlukla değil, üçte iki çoğunlukla alınacak. Yüce Divan kararlarına da itiraz yolu açılıyor.

İnsan bu yapının neye göre belirlendiğini merak ediyor. Keşke birileri AKP'nin "hukukçu kurmayları"nın beyin fırtınasını kaydetmiş olsa. Yüksek mahkemelerden gelen üye sayısını sabit tutarken, mahkemenin üye sayısını neredeyse iki katına çıkarmaya kalkışınca, tabii yeni eklenen üyeleri diğer kategorilerden "tamamlamak" zorunda kalmışlar. Şu maddelerin gerekçesini bir yazıp yayınlasalar da biz de öğrensek.

İki ayrıntılı geçici madde, AKP uygulama kanunlarını beklemek zorunda kalmasın diye paket kabul edilir edilmez Anayasa Mahkemesi ve HSYK'ya üyelik için seçimlerin nasıl yapılacağını anlatıyor. Herhalde kazanılmış haklar sorun oluşturduğu için, Anayasa Mahkemesi'nde hükümetin hayalindeki yapıya öyle hemen geçilemiyor. Önce yedek üyelerin hepsi asıl üye oluyor, onlar emekli oldukça yerlerine üst düzey yöneticiler ve öğretim üyeleri gelecek! Bir başka merak ettiğim konu, eğer paket kabul edilirse de muhalefet itiraz davası açarsa, davanın genişletilmiş yeni mahkemede görülmesi olasılığı. Sanırım CHP, paketin mecliste kabul edilmesiyle referandum arasındaki süreçte paketi Anayasa Mahkemesi'ne götürmeye çalışacak.

İşin en kötü yanı, halkoylamasına giderse paketin bir bütün olarak oylanacağına ilişkin madde. Paketin hoşumuza giden kamu denetçiliği ya da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki hak ve özgürlüklerin kamu tarafından ihlali durumunda vatandaşların doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi gibi maddelerini tek başına geçiremiyoruz. Aslında bu madde, Anayasa'nın anayasa değişiklikleriyle ilgili 175. maddesinin "Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların kabulü sırasında, bu Kanunun halkoylamasına sunulması halinde, Anayasanın değiştirilen hükümlerinden, hangilerinin birlikte hangilerinin ayrı ayrı oylanacağını da karara bağlar," hükmüne aykırı.

Uzun lafın kısası, hükümeti eleştirmeye gönül rahatlığıyla devam edebiliriz.

No comments: