Wednesday, November 09, 2011

Trajedi

Son iki Cumadır Ingmar Bergman filmleri izliyorum. Önce Yaz Oyunları'nı izledim, sonra Yaban Çilekleri'ni. Yaz Oyunları'nda yirmili yaşlarının sonunda bir balerin, kendisine eski sevgilisinin günlüğü gönderilince, onunla birlikte bir yaz geçirdiği adaya gider. O adada gezerken, biz de on yıl önceki bu aşk hikayesine şahit oluruz: iki sevgili ne kadar genç, coşkulu, masumdurlar. Anlarız ki trajik biten bu hikayenin ardından balerin, kendisinden epeyce büyük bir "aile dostlarının" yardımıyla, o güzel yazı unutabilmek için çevresine "duygu geçirmeyen" bir duvar örmüştür. Balerinin on yıl önceki haliyle şimdiki hali arasında, adada geçirdiği günlerle soyunma odasında ve sahnede geçen günler arasında öyle büyük fark vardır ki. Ancak hatırlamak iyi gelir, filmin sonunda iyileşmeye başladığını görürüz.

Yaban Çilekleri'nde ise yaşlı bir doktor, kendisine ölümü hatırlatan korkunç bir rüya görünce, jübile töreninin yapılacağı Lund'a arabayla gitmeye karar verir. O sırada yanında bulunan gelini de yolculukta ona eşlik edecektir. Yolda durup doktorun çocukluğunu geçirdiği evi ziyaret ederler. Doktor sevgiyle kalabalık ailesini, güzel çocukluğunu ve kendisini terkedip abisiyle evlenen kuzinini hatırlar. Bu sırada İtalya'ya gitmek için yola çıkmış üç genci Lund'a kadar götürmek üzere arabaya alırlar. Burada da, Yaz Oyunları'nda olduğu gibi, gençlerin neşeli hareketliliğinin önünde doktor ve gelininin tasalı durgunluğu iyice üzücü gözükür. Yol boyunca doktor, doktorun annesi ve doktorun oğlu hakkında bilgi ediniriz: Üçü de kendilerini seven insanlara duygularını gösteremezler; güçlü, prensip sahibi ve bir duvar gibi soğukturlar.

İki filmde de güzel, sıcak, sevgili anıların arasında karşımıza çıkar yaban çilekleri. Ekşi Sözlük'ten öğrendiğime göre İsveççe'de insanın kendine sakladığı, koruduğu ve sevgiyle hatırladığı en güzel anılara yaban çilekleri denirmiş.

Bu filmleri izledikten sonra aklıma şu geldi. İnsan çocukluğunu ve gençliğini güvende geçirdiyse, geleceğin hep güzel şeyler getireceğini düşünüyor. Aslında bu konuda düşünmüyor bile, öyle varsayıyor. Ama biraz yaş alınca yanlış kararların, kaçırılan fırsatların, giden insanların hayatında nasıl geri dönüşsüz, doldurulması mümkün olmayan boşluklar açabileceğini anlıyor. Yani dokunulmazlığı olmadığının, kendi eliyle kendi hayatını mahvedebileceğinin farkına varıyor. Her kararın mantıklı sebepleri vardır, ama bazılarının sonuçları trajik olabilir.

No comments: