Wednesday, November 16, 2011

(Yaratıcı Yazarlık Kursu "bilinmeyen bir dilden çeviri" ödevi, 2 Kasım)

Alışveriş

“Bu koltuk güzel,” dedi Oscar, Sibel koltuğun etrafında dolaşıp hem koltuğu, hem göz ucuyla etraftaki diğer koltukları inceledi, koltuğa oturdu. Yorgundu Sibel, kocasının elindeki Coca Cola’dan bir yudum aldı, beraberce eciş bücüş yazılarla dolu alışveriş listesini incelemeye koyuldular.

“Yatak, yemek masası, giysi dolabı ve kitaplıktan başka bir şey seçmemiş miyiz daha?”

“Rafları, çekmeceleri, askıları, kutuları unutma, bir şey seçmek için on şey seçmek gerekiyor. Sen bana Aspirin verecektin,” dedi Sibel bir solukta. “Of yaa, taşınma işini böyle hayal etmemiştim!”

“Daha koltuk, koltuğun önüne masa, televizyon sehpası, yemek masası için sandalyeler, çalışma masası, çalışma masası için sandalye…”

“Resimler de alacağız.”

“Tabii tabii…”

“Saksılar almamız lazım, balkon iyi güneş alıyor. Bitkisiz ev soğuk oluyor.”

“Tabii tabii…”

“Perde de alacağız, ama perde mi alsak jaluzi mi karar veremiyorum, jaluzilerin hep tozunu almak lazım ama perdeleri de yıkamak lazım, ama jaluzilerin çubukları kırılıyor perde alalım.”

“Tabii tabii…”

“Yeter!”

Sibel İstanbul’a geldiklerinden beri büyük stres altındaydı, iki aydır kendi ailesinin yanında kalıyorlardı, doktora dersleri başlamış olmasına rağmen ev bulmak ona düşmüştü. Kocası gelir gelmez mide fesadına uğramış, sonra günlerini şehri gezip fotoğraflar çekerek, son bir kaç haftadır da darbuka kursu ile geçirmişti. Oscar’a kalsa karısının ailesiyle yaşamaktan da, bütün gün kendi deyimiyle bu büyülü şehirde gezip tozmaktan da, yeni arkadaşlarının müzik grubunda darbuka çalmaktan da memnun yaşayıp giderdi.

Çantasından Novalgine bulup karısına verdi. Elini karısının bacağına koydu, arkasına yaslandı, mobilyalar arasında dolaşan insanları, koşuşan çocukları yüzünde eğlenir bir anlatımla izlemeye koyuldu.

“Bu rahatlığın beni çok yoruyor, kalk artık,” dedi Sibel, kocasının elini kucağından alıp koltuğa bıraktı, ayağa kalktı. Oscar kıpırdamadan karısına baktı.

“Sakin ol,” dedi Oscar. Önce elindeki listeyi ve teneke kutuyu karısına uzattı, sonra koltuğa yayılmış kabanıyla çantasını sakin hareketlerle, çevresine bakınarak toparladı.

“Ben buraya sen mutlu olasın diye geldim, bunu unutma. Buraya gelmeden önce senin için ne yapıp ne yapmadığımın hiçbir önemi yoktu.”

“Senin yapmadığın her iş benim üzerime kalıyor, artık genç değiliz ve burada bir düzen kurmak zorundayız.”

Sibel Oscar’ı bırakıp yürüdü.

No comments: