"Büyük inanca sahip birisi daha cesurca davranabilirdi: Sadece Michael o insan değildi. Yapmakta başarısız olduğu şey kendi kapasitesini, kendi ruhsal seviyesini doğru öngörmekti. Vaazını da bu konudaki düşünceleri ışığında, acıyla yazmıştı. İnsan yönetebileceği ve sürdürebileceği düşük eylemi seçmeli, başarısız olacağı daha yüksek olanı değil." Iris Murdoch, Çan
Sanırım insanın bu dünyada varolduğu süre uzadıkça kendinde ve çevresinde gözlemlediği en önemli şey, çoğu kişinin doğru bildikleriyle uyumlu yaşayamayacak kadar zayıf olduğu. Hayatın doğru bildiklerinizden çok uzak aktığı Türkiye gibi bir yerde yaşıyorsanız, doğru bildiklerinize uygun yaşamak iyice güç hale geliyor.
Ahlaki olarak doğru bildikleriniz var: Herkes insanca yaşamalı, herkes için fırsat eşitliği olmalı, sosyal devlet olmalı, devlet eğitim, sağlık ve ulaşım hizmetlerini doğru dürüst vermeli, özel sektörü kapsamlı şekilde denetlemeli, herkesten gelirine göre vergi toplamalı, adalet sistemi işlemeli, basın özgürce çalışmalı, kültür varlıkları ve doğal güzellikler korunmalı... Bir şeylerin standardı olmalı ve insan bu standartları elde etmek için pazarlık etmek, araya adam sokmak, ilave para vermek vs. zorunda olmamalı.
Bunların hiçbirinin olmadığı bir yerde yaşıyorsa, insanın doğru bildiklerine daha yakın bir düzen kurmak için çalışmak gibi bir sorumluluğu var mıdır? Yoksa tüm bu karmaşanın içinde bir kazık, bir bela bana isabet etmesin diye mücadele etmek yeterli midir? Mesela eskaza İsveç'te doğmuş olsak şu anda yaptığımız suya sabuna dokunmaz işleri daha bir gönül rahatlığıyla yapabilir, suya sabuna dokunmaz hayatımızı daha bir gönül rahatlığıyla yaşayabilirdik. İsveç'te yaşıyor olsak doğru bildiklerimizle uyumlu yaşamak için bu kadar güçlü olmamıza da gerek olmazdı. İnsan nasıl ailesinden bir miras alıyorsa milletinden de alıyor.
Bu toplumda bir kadının rahat yaşayabilmesinin koşulları şunlardır (ki bu kadının bu başarılı hayatı elde etmek için de insanüstü bir çaba harcaması gerekiyor): İyi bir üniversiteden mezun olup kendisini tatmin etmeyen ama hiç değilse böyle şeyleri düşünmeye de vakit ve takat bırakmayan bir işe girmek, kazandığını kendini biraz daha çekici hale getirebilmek için harcamak, evlenip çocuk sahibi olmak. Hayatımızı bir paket halinde bu topluma, şirketlere ve erkeklere sunuyoruz ve aslında bu hep amaçladığımız şeymiş ve çok başarılı ve mutluymuşuz gibi yapıyoruz.
***
Ben aslında muhafazakar biriyim. Vefa, sadakat, emek, güven, Coca Cola reklamlarında kurulan kocaman sofralar, Turkcell reklamlarında gülümseyen bebekler, Şeker Bank reklamındaki mahalle ortamı, Amour filmindeki yaşlı çift gibi çiftler, tüm bunlar güzeldir aslında. Ama bütün bunları yaşatabilecek kadar güçlü müyüz bilmiyorum. Yoksa bunlar da gerçekleştirmeye gücümüzün yetmeyeceği birer ideal mi? Hepimizin içinde bir huzursuzluk, kararsızlık, güvensizlik var gibi. Eski insanlara göre daha zayıfız, dikkatimiz daha çabuk dağılıyor, kendimizde daha fazla şeye hak görüyoruz sanki. Ya da onlar da aslında bizim gibiydi.
No comments:
Post a Comment