Tuesday, March 06, 2007

Ömer
"Ben kendime inanıyorum," dedi Ömer. Neşeli gözükmeye çalışıyordu.
"İnanıyordun... Fatih olacaktın, çok para kazanacaktın. İstanbul'u, Türkiye'yi fethedecektin... Bunların çirkinliğini bir yana bırakıyorum. Sen bunları yapmadın kı?.. Başkaları evliliğinle alay eder diye de evlenmedin. Bir şey yapmıyorsun. Çünkü hep zekanın hakkını vermek istiyorsun. Sanıyorsun ki, bir şey yaparsan elinden eleştirme, yok, yok, yalnızca alay etme hakkın gidecek. Evlenmiyorsun, çünkü evlenirsen başkalarının evliliğini basit, çirkin, sıradan, yüzeysel bulmaya hakkın olmaz. İstanbul'dan da kaçtın. Oraya sığındın. Peki niye buraya geliyorsun? Çünkü herkesin ne yaptığına bakacaksın. Herkesin ne kadar bayağı olduğunu görerek keyifleneceksin. Sen buraya meraktan geldiğini söylüyorsun değil mi kendin? Buraya meraktan değil, işte bunun için, beğenmemek için geliyorsun. Benim dergiyi eline aldığın zamanki heyecanını düşünebiliyorum: Kimbilir ne gülünçlükler vardır, inşallah vardır diye dua etmişsindir kendi kendine..."
...
Ömer: "Peki, şunu söyle, bakalım," dedi. "İnsan hem yaşayabilir, hem alay edebilir mi? İnsan hem mutlu olur, hem de her şeyin gerçekte olduğu gibi kötü olduğunu açıklayabilir mi?.." Sonra kendi cevap verdi: "Böyle bir şey olmaz!" Cevdet Bey ve Oğulları, sf. 493-494.

Refik
"...Bu düşüncelerini doğru bulmuyorum. Böyle düşünerek, hiçbir şeye inanmadan nasıl yaşamaya devam ediyorsun, anlamıyorum?"
"Ne var bunda? Herkes öyle yaşıyor. Bir şeye inanmadan yaşayan bir ben miyim? Bir yıl önce sen neye inanıyordun peki?"
"Ben mi?" Refik iyiniyetle, saf saf gülümsedi. "Ben o zaman bir şeye inanıp inanmamak gerektiğini düşünmüyordum ki." Heyecanla ekledi: "Ama sen... sen biliyorsun. Bir kere bildikten sonra olmaz artık." sf. 333

"Peki nasıl olur? Halkı sopalayarak aydınlığı getirmek nasıl olur? Biz eğer bu ülkede aklın ve yeniliğin ışığı parlasın istiyorsak, bunu halk için istemiyor muyuz?.. Yenilik ve ileri bir toplumun halka zorla benimsetilmesi sizce yanlış değil mi?" sf. 387

Dokuz ay önce ayrıldığı İstanbul'daki son gününü hatırladı. Beyoğlu'nda dolaşmış, günlük hayattan tiksindiğini düşünmüş, kendini bir Hıristiyan'a benzetmiş, kimsenin ilgilenmeyeceği tuhaf bir yaratık olduğuna karar vermişti. "Bütün bunlar neden oldu?" diye mırıldandı. "Nasıl oldu? Ben neyim? Neden yoldan çıktım? Ben iyi bir insanım!" diye düşündü. "Beni böyle görüyorlar... İyi, saf, dürüst..." İnsanın başka bir özelliği olmayınca başkaları ondan öyle sözeder: İyi insan. sf. 411

"Şeytan girmiş bir kere içime! Ben de bu memlekette yabancıyım!" Ama bu sefer bu toplum dışı suçlu bilinçten keyif alıyor, sigara gibi hafif içine çekerek damarlarında onu dolaştırıyordu. "Demek hiçbir şey benim iyiniyetime, istemime ve seçmeme bağlı değil. Dışarda kalmaya mahkumdum. Çünkü ruhuma aklın ve aydınlığın ışığı bir kere düşmüştü! Her şey şu devlet, inkılap, cumhuriyet dedikleri şeyle çevrili. Bana yol yok!"
...
"Nasıl gelecek aydınlık? Ben buna inanmıştım. Aydınlık mı karanlık mı? Karanlıksa hep mahkumum ben demektir. Karanlıksa boyun eğiyorum ve özgürlükten vazgeçiyorum demektir? Ama neden, kimin için, hangi özgürlük? Muhtar Bey'in dediğine bakılırsa, özgürlükten, ya da aydınlıktan vazgeçmek bizi ilerletecek... Öyle mi? Peki özgürlüğü kim istiyor? Devlet istemiyor! Tüccarlar buna fazla meraklı değiller. Toprak ağaları nefret ediyor! Köylüler duymamış. Başka kim var? İşçiler?.. Bir de ben! Hah, hah... Özgürlüğü ben istiyorum!" sf. 412.

Cynicism and Naivete

I can't stand cynicism. I can't stand those who look down on people that care about something other than themselves. These people, like Ömer in Orhan Pamuk's Cevdet Bey ve Oğulları, don't do anything, but find the right in themselves to make fun of people who are working on something. They console themselves by assuming other people's work unimportant, their passion amusing, their goals unrealistic, their love cheesy. They disguise their insecurities behind false pride. They always stand on the other side of the border.

I like Refik, I relate to him. Call me naive, call me dorky, call me cheesy. I'm writing this blog hardly anyone reads. I like mainstream music (if I try to pretend I have a more sophisticated music taste, I'm trying to impress you), I haven't read most of the things I should have, I don't know most of the things I should know. When the weather is nicer, I will walk around with a stupid smile on my face. I'm not cool, I'm not detached. I care about things I can't change and people I can't move. But I'll try.

I will never make fun of people who are in love, who like simple things, I will never belittle their interests and passions. (Well I may not agree with their opinions but that's a matter of debate, not dismissal.) I'm more likely to be envious of them, and I will admit that, and try to work towards bringing some meaning into my life myself. Maybe some of my goals will prove to be unfeasible when I think through them, some of them will require a lot of work, technical and detailed and boring perhaps. In some cases I will find out I'm not hard working or determined or intelligent as it takes. Things, people, emotions will be impure, difficult. It's too easy to be idealistic, after all.

But it is required.

p.s. Even now I'm thinking this entry resembles one of those Chicken Soup stories Hıncal Uluç quotes in his columns! The fear of coming off cheesy fills me. But I already established I am.

No comments: