Thursday, January 06, 2011

Dip

Türkiye'de bu hafta olanlar, insanlık ve Türkiye hakkında şimdiye kadar hiç yaşamadığım ölçüde hayret, öfke ve çaresizlik duygularına kapılmama neden oldu. Hakkında hüküm verilmeyenlerin tutukluluk sürelerini kısıtlayan yasa yürürlüğe girdi. Ergenekon gibi siyasi örgüt davalarından tutuklu bulunanların tutukluluk sürelerinin on yıla kadar uzatılmasına imkan veren yasa, on yıldır devam eden Hizbullah davasının sanıkları da dahil olmak üzere bir çok cinayet, tecavüz zanlısının serbest bırakılmasının yolunu açtı. Ne hükümet davaların yetişmediğini görüp yasanın yürürlüğe girme tarihini erteledi, ne de Yargıtay üyeleri çok önemli davaları zamanında sonuçlandıramayacaklarını anlayıp seslerini yükseltti. Çünkü bu insanlarda insanları hayvanlardan ayıran vicdan, adalet duygusu bulunmuyor. İş işten geçtikten sonra Yargıtay kaç yıldır karşı çıkmadıkları yasada suç buldu, hükümetse hızlı çalışmadıkları için Yargıtay'da.

Öyle görünüyor ki bu krizden en kârlı hükümet çıkacak. Yargıtay'ın daire sayısını arttırıp, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun seçeceği üyelerle bu daireleri dolduracaklar. Hatta bu yaz Yargıtay'da başkanlık seçimi varmış; bu operasyonu seçimden önce yapabilirlerse kendilerine yakın bir başkan seçtirebilirler. Yargıtay başkanı bir zamanlar bu genişlemeyi savunurdu, ama HSYK'nın yeni kadrosunu görünce yusuf yusuf oldu. Şimdi o da Avrupa Birliği gibi yargının yükünü azaltmak için Bölge Adliye Mahkemeleri kurulmasını öneriyor.

Bütün bunlar olurken hayat devam edecek. Büyük şehirlerin binlerce yollarında yüz binlerce arabalar akacak. Uçaklar, vinçler gece-gündüz, ardı ardına inecek, kalkacak. Alışveriş merkezleri dolup dolup boşalacak. Yeni adalet sarayları, alışveriş merkezleri, rezidanslar, oteller, otoparklar, yollar yapılacak. İnsanlar şehrin en lüks, en fakir semtlerinde çekilen dizileri izleyecek. Şehirlerin en fakir semtlerinde gençler bir yerlerde iş, bir yerlerde anlam arayacaklar. Belki kız arkadaşlarına laf attı diye birilerini vuracaklar, belki Hizbullah sempatizanı olacaklar. Bir yerlerde toplanıp konuşacak, tartışacaklar. Lüks semtlerde de birileri anlam arayacak. Toplantılar yapılacak, işler bağlanacak. Yazılar, kitaplar yazılacak, resimler yapılacak, şarkılar bestelenecek. Sinemaya, sergilere, konserlere gidilecek. Herkes, her şey özgür olsun denilecek. Bol bol içilecek. Birileri sevilecek, bir şeylere sevinilecek ve insanın bütün bunlar olurken ben nasıl bir şey olmuyormuş gibi hayatıma devam ederim dedikleri kısacık bir süreliğine unutulacak. Bu unutma, boş verme anlarında yapılan bebekler de maalesef bu ülkede doğacak. Anneleri babaları, bebekleri için en iyisini umacak: Hiç bir şeyin farkına varmadan, hiç bir şeye kulak asmadan yaşayıp gitmelerini.

No comments: