Saturday, January 15, 2011

Sessizlik

Ben eskiden zannederdim ki soruların cevapları bellidir: Olumludur, olumsuzdur, bir şeyi merak edene sorusunun yanıtı biliniyorsa söylenir, bilinmiyorsa "bilmiyorum" denir. Ama mail, mesaj gibi soruyla cevap arasına zaman girebilen iletişim araçlarında, sorunun muhatabının cephanesinde harika bir silah vardır: Sessizlik. Mesela siz bütün saflığınızla bir aktivite organize etmeye kalkarsınız, arkadaşlarınıza toplu mail atarsınız, ilgilenenler söylesin de ben bilet alayım dersiniz. Bazıları cevap vermeye bile tenezzül etmez.

Sessizliğin anlamı her dilde aynıdır: "Yersen." Sessiz kalan, ne evet demenin sorumluluğunu almayı ister, ne de hayır demenin. Tek amacı, mümkün olduğunca çok kapıyı açık tutabilmektir, herkes her zaman lazım olabilir çünkü. O kadar önemli, o kadar meşguldur ki, herkes onun her seçeneği değerlendirmesini, o başka seçeneği olmadığına kanaat getirene kadar beklemeye hazırdır. Karşısındaki yeterince salaksa, onun sessizliğini iyiye yormaya ya da kabahati kendinde aramaya bile kalkabilir.

Ben hayatımda bana sorulan hiç bir soruya sessiz kalabildiğimi hatırlamıyorum. Kalabilenleri de yanımda istemiyorum. O cevap vermiyorsa, ben onun yerine veriyorum. Zor günümde yanımda olmayanı, iyi günümde hiç istemiyorum.

1 comment:

Basar said...

Ben de ayni fikirdeyim sanirim. Anlasilan yakin zamanda basina gelmis bu olay! Ne ilk, ne son.