Friday, January 28, 2011

"İnsanın özüne ilişkin umutsuzluğunu besleyen, pekiştiren Kötü'yü yenenlerin İyi'ler olmadığını öğrenmesidir. Her şey gelir güce dayanır. Gücü kendinde toplayan İyi bir çırpıda Kötü'ye dönüşecektir. Tam bu noktada, 'Siyah Üçgen'de Malraux'nun Goya'ya eğilişi aklıma geliyor: 'Bir agnostik için, daimon'un olası tanımlarından birisi, İnsan'da onu yok etmeye yöneltendir." Enis Batur, Haneberduş, sf. 46


Uyurgezerlik üzerine

Can Dündar, Özdemir Sabancı'yı öldüren, sonra kendisi hapishanede öldürülen Mustafa Duyar'ın eşi ile röportaj yapmış. Röportajın bir yerinde Semra Duyar, eşinin Almanya'da Abdi İpekçi suikastinin azmettiricisi Yalçın Özbey ile aynı evde saklanmaktan duyduğu rahatsızlığı anlatıyor. Anlaşılıyor ki bu cinayetlerin arkasındakiler, minareye göre kılıf buluyormuş: Eğer yok edilmesi gereken kişi patronsa solcu katil, sol görüşlü gazeteciyse sağcı katil bulunuyor, işin asıl sebebini bilmeyenlere, katiller de dahil, inanabilecekleri bir hikaye sunuluyormuş. Zaten Mustafa Duyar'ın hikayesini okuduğunuzda, insanların tutunacak bir dal arayışı içinde nasıl kolayca katil olabildiğini görüyorsunuz.

Bir yanım hala her insanın kendi değer yargılarına sahip olması gerektiği konusunda ısrarcı olsa da, değer yargılarımız tabii ki sağlıklı değil. Gerçeğin su yüzeyine çıkan kadarını görüp, sınırlı bilgimizle, aklımızla bir hikaye yazmaya çalışıyoruz. Bu hikayeyi yazarken de, kafamızda zaten varolan şablonları, varsayımları, değer yargılarımızı kullanıyoruz. Gerçeği saklamak isteyenler de bizim bu zaafımızı kullanıyorlar. Bu vakitsizliğimizi, yorgunluğumuzu, kolaycılığımızı.

Şu dünyada ilerleyebilmek için tabii ki kendimize, birilerine, bir şeylere iyi, başkalarına, başka şeylere kötü diyeceğiz. Bunu yapmak zorundayız. Ama bu yargılara öyle o kadar da sıkı sıkıya bağlanmasak iyi olur, onların geçici, kusurlu olduğunu unutmasak. Arada sorsak: Hangi amaca, kime hizmet ediyoruz. Uyurgezer mi olduk. Yoksa heba ederiz bir kere geldiğimiz şu dünyayı, hayatı.

No comments: