Tuesday, March 08, 2011

Sıra geldi emeği geçenlere...

İşler biraz düzgün gitti mi çok sevinip aradaki zorlukları unutmak biz fanilere özgü bir kusurdur. Hatta zorluklar ve sıkıntılar ne kadar büyük olursa, onları aşmaktan duyulan sevinç de kötü hatıralara o derece baskın çıkabilir. Son durumdan memnunsanız o zorlukları çıkaranları "bugüne gelmeme katkısı oldu" diye affedebilirsiniz bile. Ama benim hafızam güçlü olduğu için zorlukları ve onların bana yaşattığı duyguları unutmam, şu anda bile aynen yaşayabilirim. Hem şu son altı aydır yaşadıklarımı buraya yazmak istiyorum, ibret olsun da boşa gitmesin diye.

* İlk mülakatımı, Türkiye'ye döndükten iki gün sonra, işverenlerin kurduğu bir sivil toplum kuruluşunda çalışmak için, A. şirketinin Şişli ofisindeki N. Hanım'la yaptım. Görüşme sırasında az daha uyuyakalan bu hanım, telaffuz ettiğim rakamı "müdürlerin bile almadığını" söyledi. Bu lafını şimdi muhabbetle anıyorum. Ne kadar iyi yalan söyleyebildiğinizi ölçen klasik mülakat sorularını sordu: "En büyük zayıflığınız nedir? İnisiyatif alıp çözdüğünüz bir problemi anlatın."

Ayrıca yakın zamanda bu STK'nın hazırladığı bazı görüşleri, değerlendirmeleri yakından inceleme fırsatım oldu. Fikirlerimi kendime saklamayı tercih ediyorum.

Şirket ofisinin karşı köşesindeki tabldot restoranında çalışan garson ve aşçı beylerin anlattıklarına göre, bu şirkete bankaların mülakatlarına girmek için onlarca genç gelir, öğleden sonraki aşamaya geçebilenler bu restoranda yemek yerler, sonuçları orada beklerlermiş. Garsonla aşçı kafa kafaya verip bu gençlerin haline tavrına bakıp karar verse, ortaya daha sağlıklı sonuçlar çıkar.

* R. haber ajansı, "senior correspondent" arıyormuş. Türkiye büro şefi olan bey, ilana senior correspondent yazmış olmasına rağmen asıl aradığının, mesela bir şirketin finansal sonuçlarını çok çabuk yazabilecek acar finans muhabirleri olduğunu söyledi. B. haber ajansıyla yoğun rekabet halindeymişler. Benim gibi iyi okullardan mezun pek çok muhabir geçmiş ellerinden, bunların kusuru "çok düşünmeleriymiş." Mülakatın üzerinden üç ay geçtikten sonra editoryal teste girdim, meğer henüz açılmamış bir pozisyon içinmiş. Bir daha da kendisinden haber alamadım.

* T. isimli demokrasi savaşçısı düşünce kuruluşunun iyi yönetişim bölümüyle de görüştüm. Daha önce bu blogda eleştirdiğin yerde çalışmayı neden istiyorsun diye sormayın, zaten ağzımın payını aldım. Benimle temasa geçen Ö. Hanım, işe alım sürecini hızlandırdıklarını, bayramdan önceki Cuma günü görüşme için beni beklediklerini söyledi. Aptal aptal fahiş THY biletlerimi aldım, görüşmeye gittim. Ö. Hanım'ın patronu kendisine tam yetki vermiş, sıcak bir görüşme yaptık.

Kasım'da yaptığım görüşmenin sonucunu, Ö. Hanım'ın "sayın başvuru sahibi" diye başlayan E-maili ile Şubat ayında öğrendim. Bu pozisyon için fazla senior'muşum. İyi yönetiştik hep birlikte.

* Bir sonraki İstanbul seyahatimi, R. gazetesinin ekonomi müdürü J. Hanım'la görüşmek için yaptım. R. gazetesi henüz R. gazetesiyle birleşmemişken, şu anda kapanan R. gazetesinin yazı işleri müdürü olan beyle görüşmüştüm. Kendisi muhabir olmamam gerektiğini lisan-ı münasiple anlatmıştı. Neredeyse üç yıl sonra kendisine yine yazınca, akıllanmadığımı söyledi ama E-mailimi J. Hanım'a yolladı. J. Hanım açık pozisyon olduğunu söyleyerek beni görüşmeye çağırdı.

Elimde yapmak istediğim haberlerin listesi, bir süre bir muhabirin masasında J. Hanım'ın yuvarlak masa toplantısından dönüşünü bekledim. Yapmak istediklerimi anlattım, bana bir-iki ay ücretsiz staj yapmam gerektiğini söyledi, İstanbul'da kalacağım yer olup olmadığını sordu. Olmadığını söyleyince stajı İzmir bürosunda yapabileceğimi, büro şefiyle konuşacağını söyledi.

Bir kaç gün sonra İzmir büro şefinin kendisinin haberi olmadan değiştiğini, evden yazı gönderebileceksem göndermemi, yoksa açık pozisyon olmadığını söyleyen bir E-mail attı.

* N. Hanım'ın röportajlarını okumuştum; sponsoru, patronu olmadan bağımsız gazetecilik yapabilme özleminden bahsediyordu. Ancak hazırladıkları tablet gazetede henüz kendi haberlerini yapmıyorlardı, yalnızca gün içinde ajanslardan gelen haberleri derliyorlardı. İnşallah yaza doğru freelance çalışan yazarların, muhabirlerin işlerini satın almaya başlayacaklardı.

N. Hanım yazılı basında benim gibi pek çok insanın öğütüldüğünü, müdürlerin kendilerini gölgede bırakır diye iyi muhabirleri işe almadıklarını, kötü dönemlerde pek çok muhabir çıkartılırken, donanımsız olduğu halde daha kıdemli olanların pozisyonlarını koruduklarını anlattı.

* Son olarak, aklıma ana muhalefet partimizde araştırmacı olarak çalışma fikri geldi. Geçen yıl bir konferansta tanıştığım, yeni parti meclisine seçilen beyefendiye güzel bir E-mail yazdım. Seçimlerden önce de, sonra da genç bir araştırmacı grubunun ne kadar işlerine yarayabileceğini anlattım. Kendisi Ar-Ge işlerine bakan sosyolog S. Bey'e yollamış E-mailimi. Bir aydan fazla oldu, S. Bey'den bir yanıt gelmedi. Öyle tahmin ediyorum ki iktidar partimize aynı başvuruyu yapmış olsaydım, çok daha fazla ilgi görürdüm.

No comments: