Wednesday, March 09, 2011

Yanılmışım

Geçen Eylül ayında gazetecileri eleştiren bir post yazmış, Türkiye'de gerçek anlamıyla araştırmacı gazetecilerin azlığından yakınmıştım. Meğer böyle gazeteciler varmış, ben de Türkiye'ye paraşütle indiğim için yeni tanıyorum onları. Nedim Şener'i, Hanefi Avcı'nın hapse atılmasından sonra sık sık televizyon programlarında görmüştüm. Cengiz Çandar'ı Tayyip Erdoğan'ın İsviçre'de hesabı olmadığına ikna eden, o gerçeği bilen ve haksızlığa tahammül edemeyen insanlara özgü hal vardı üzerinde. Sürekli bildiklerini anlatıp karşısındakini ikna etmeye uğraşıyordu. Tabii ne kadar anlatsan, karşındakinin işine geldiği kadar. Ahmet Şık'ın kim olduğunu ise yeni öğrendim. Radikal'in o ezilenin yanındaki imajını oluşturmasını sağlayan pek çok haber yapmış. Sonra Radikal bordrolarda maaşları düşük gösteriyor, fazla mesaileri vermiyor diye dava açınca işinden kovulmuş. Daha sonra Nokta dergisine girmiş, darbe günlüklerini yayınlayan ekipte yer almış. Ertuğrul Mavioğlu'yla birlikte Ergenekon üzerine kitap yazmışlar.

Şimdi bu iki düzgün gazeteci Silivri'de.

Her İstanbul'a gidişimde, şiddetle akan ışıl ışıl bir nehir görüyor gibi oluyorum. Daha önce gördüğüm şeye yine şaşırıyorum. Her yerde ışıklar, yollar, arabalar, yeni inşaatlar var. Bu nehirle birlikte akmak ne kadar kolay, ne kadar zevkli olurdu diye düşünüyorum. Rüzgarı arkana alınca ilerlemek ne kolay. Ama bu nehir nereye akıyor? Bunu sadece muhafazakarlar aşırı güç kazanıyor, bundan sadece bir çemberin içindekiler nemalanıyor diye söylemiyorum. Bu pırıltının arkasında karanlık bir taraf var, fakirlik var, pislik var. Çöpler var bir yerlere yığılan. Zehirli gazlar var, zehirli kimyasallar var yediklerimize karışan. Tüketilen kaynaklar var. Anlamsız hayatlar var.

Bir de bunları görüp o nehre karşı yüzmeye çalışanlar var.

No comments: