Tuesday, December 20, 2011

Takıntı

(Yaratıcı Yazarlık Kursu, konusu verilmiş hikaye, 11 Aralık.)

Üzerine siyah uzun bir manto giymiş, siyah güneş gözlükleri takmış genç kadın, karakola girdi. Gözlüklerini çıkardı, gördüğü manzara karşısında somurttu: Devlet binalarına girmek zorunda kaldığında hep içi kararırdı. Karakol arı kovanı gibiydi. Herkes bir o yana bir bu yana koşturuyordu. Karşıdan gelmekte olan polise sordu: “Metin Komiser’in odası nerede?”
Polis bir an şaşalayıp güldü:
“Bu koridoru takip edin, soldan üçüncü kapı Berna Hanım.”
Berna kibarlıktan gülümsedi ama tanındığına sevinecek hali yoktu. Hızlı hızlı yürüyüp soldan üçüncü kapıdan girdi.
“Ooo Bernacığım hoşgeldin,” diye ayağa kalktı komiser, masasının arkasından çıkıp Berna’yı yanaklarından öptü. Ellilerinde, orta boylu, göbekliydi. Hayatın akışına uymuş, olana bitene çözüm üretmeyi öğrenmiş bir adamın rahatlığı içindeydi. Yuvarlak bir yüzü, gür kır saçları vardı. “Gel gel otur. Ne içersin?”
“Çay alayım Metin Amca.” Berna mantosunu çıkarıp oturdu.
Komiser telefonla iki çay istedi. Gülümseyerek Berna’ya baktı:
“Söyle bakalım hangi rüzgar attı seni buraya!”
“Size de mahcubum Metin Amca. Sevil Teyze, Onur, Aslı nasıl?”
“İyiler iyiler. Onur üniversiteyi kazandı biliyorsun, Aslı’yı da tanıyamazsın, çok büyüdü. Geçen gün Sevil Teyze’nle yeni filmine gittik. Sevil Teyzen ağladı o çocuk ne kadar üzdü benim kızımı diye!”
Eskiden olsa gülüp geçeceği bu havadis Berna’nın karnına yeni bir ağrı girmesine sebep oldu. Gözleri doldu. Komiser dikkatlice kadının yüzüne baktı. O sırada hizmetli kadın çayları getirdi, servis yaptı. Komiser onun odadan çıkışını gözleriyle takip edip Berna’ya döndü, masasına doğru eğilerek:
“N’oldu kızım sana?”
Berna göz yaşlarına hakim olmaya çalışarak: “Peşimde biri var Metin Amca.”
“Ha.”
“Tekin diye birisi. Beni eski sevgilisi sanıyor. On sene önce ayrılmışlar. Filmimi görmüş geçen yıl, sonra takmış kafayı röportajlarımı okumuş, E-mail adresimi bulmuş. Sürekli mektuplar gönderiyor. O kadar sıkıldım ki anlatamam. Laf anlatamıyorum.”
“Cevap veriyorsun yani?”
“Veriyorum ya, diyorum anlatıyorum ben senin eski sevgilin değilim, hiç tanışmadık, aynı okullara gitmedik, bırak peşimi artık sana da yazık diyorum, karına da yazık diyorum, bir ay geçiyor yine yazıyor sanki ben bunların hiç birini yazmamışım gibi, dönmüşüz başa.”
“Hiç buluştunuz mu?”
Berna suçlu suçlu baktı:
“Sete geldi bir gün.”
“Nereden bulmuş seti?”
“Ben çağırdım.”
Komiser “Eh yani” deyip arkasına yaslandı, kollarını başının arkasında birleştirip kaykıldı.
“E ne yapayım Metin Amca, korkuyorum, hiç aklımdan çıkmıyor, yüz yüze konuşursak ikna edebilirim diye düşündüm. Hem yüzünü görmek istedim.”
“Eski sevgilin miymiş?”
“Of Metin Amca!”
“Tamam tamam, anlat sen.”
“Geldi, bak dedim artık canlı canlı gördün beni, sesimi duydun, ben senin eski sevgilin değilim. Arkadaş olalım.”
“Bu kadar mı konuştunuz?”
“Hayır çay içtik, bir sürü sorular sordu bana, röportaj gibi bir şey. Ben de ona sordum, daha iyi tanıyabilmek için, zararlı mı zararsız mı.”
“Sonra ne oldu?”
“Sonra bunu yazdı.”
Berna çantasından katlı bir kağıt çıkardı, komisere uzattı. Komiser kıpırdamadı, “Sen oku, ben dinleyeyim,” dedi, çayından son yudumu alıp pencereden dışarı bakmaya başladı. Berna titrek bir sesle okudu:
“Sevgili Berna,
Nasılsın? Çekimlerin bitti mi? Biraz önce bir röportajını okudum, resimlerde hüzünlü çıkmışsın. Sakın hüzünlenme meleğim, benim her zaman yanında olduğumu bil. Setteki tanışmamızdan sonra ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin. Allah’ım, diyorum, iyi ki on sene önce Meral’le karşılaşmışım, beni sana o getirdi. Kader bizi birbirimizle karşılaştırdı. Artık bunu iyice anladığım için Selin’le konuştum. Bunun basit bir hayranlık olmadığını, tanıştığımızı anlattım ona...”
Kapı tıklatıldı, bir polis aralıktan Berna’ya ve komisere baktı. Berna sustu, mektubu okurken kıpkırmızı olmuştu, titriyordu. Elindeki kağıdı katlayıp kollarını kavuşturdu.
“Komiserim bakabilecek misin?”
Komiser eliyle işaret etti, çocuk kapıyı kapattı.
“Bernacığım, bu çocuk bu işi nasıl takıntı haline getirmişse sen de öyle getirmişsin,” dedi. “Sen sürekli onu ikna etmeye çalışmasan iş bu raddeye gelmeyecekti.”
“Ama yaptığının ne kadar mantıksız olduğunu anlamasını istedim, ona yardım etmeye çalıştım...”
“Bu senin elinde değil. Bak şimdi, insanlar kurallar ararlar ki karşılarındakinin nasıl hareket edeceğini tahmin edebilsinler. Mantık kuralları, hukuk kuralları... Bunları bulamadıkları yerde korkarlar. Her şey mümkündür artık, kontrol edemezler. Bu sınırları aşan karşısındakini korkutur, onun üzerinde tahakküm kurar.”
“Aynen öyle oldu Metin Amca. Peki şimdi ne yapmalıyım?”
“Hiç bir şey yapma. Seni tekrar rahatsız ederse biz burdayız, toplar getiririz.”
“Koruma falan vermeyecek misiniz?”
“Gerek yok şimdi.”
Komiserin kendinden emin hali Berna’ya ferahlatıcı geldi, titremesi kesildi. Kavuşturduğu kollarını açtı, ayağa kalkıp komiserin elini sıktı.
“Sağol Metin Amca. Seni de işinden alıkoydum.”
Komiser Berna’yı yolcu etti, işinin başına, teorisini uygulamaya döndü.

No comments: